Kuşlar vücutları tüylerle örtülü, akciğer solunumu yapan, sıcakkanlı, yumurtlayan, gagalı, kanatlı omurgalı hayvanların ortak adı.
Kuşlar
Gagalarında diş bulunmaz. Günümüzde karada ve suda yaşayan 10.000 kadar türü mevcuttur. Çoğu uçucudur. Kivi ve deve kuşu gibi uçamayan nadir çeşitleri de vardır. Hepsi sıcakkanlı ve yürekleri dört gözlüdür. Büyük ve küçük dolaşım birbirinden tamamen ayrılmıştır. Genellikle vücut ısıları 41-42°C’dir. Derileri tüy ve teleklerle kaplıdır. Tüyler vücut ısısını muhafaza eder. Derilerinde salgı bezleri yoktur. Yalnız kuyruk diplerinde yağ salgılayan bir çift bez vardır. Su kenarlarında yaşayanlarda bu fazla gelişmiştir. Bacakları keratin pullarla örtülüdür. Ayakları dört parmaklı olup, üçü önde biri arkadadır.
Ağaçkakan
gibi tırmanıcı kuşların parmaklarının ikisi önde, ikisi arkadadır.
Baykuş
, gök kuzgunu ve guguk kuşlarında dördüncü parmak hem öne hem de arkaya döndürülebilir. Bazılarının parmakları arasında yüzme derisi bulunur.
Tüyleri son derece hafif ve kuvvetlidir. Ana tüy
gövdesinden çıkan ince tüycükler birbirine minicik çengellerle kenetlenmiştir. Hatta bu tüycüklerin insanı şaşırtan kendi kendini tamir gücü de vardır. Parçalanmış tüy dikenleri bir araya getirildikten sonra uzunlamasına birkaç kere okşanınca mikroskobik denilebilecek kadar küçük kancaların tekrar birbirine geçip eskisi gibi kenetlendiği görülür. Kuşlar tüylerini gagalarıyla tarayarak düzeltir. Ter bezleri bulunmadığından tüyler her zaman kurudur.
Uçma olayında büyük enerjiye ihtiyaç duyulduğundan kuşlarda gelişmiş bir sindirim sistemi vardır. Mide ve barsak kuruluşu, diğer hayvanlarınkinden farklıdır. Mesela bunlarda “kursak” denilen bir torba da bulunur. Burası alınan gıdayı depolamaya ve devamlı mideye aktarmaya yarar. Besinler mideye gelmeden önce kursakta iyice yumuşatılır. Mideleri de iki gözlüdür. Birincisinde mide özsuları salgılandığından, “bezli mide” adını alır. İkincisine “taşlık” adı verilir. Kuş enerji depo edebilmesi için yediğini hemen hazmeder. Mesane bulunmadığından posalar derhal dışarı atılır, vücut hafifler.
Mide ve barsakların posayı aşağıya iten hareketleri müthiştir. Yuvasını henüz terketmemiş bir ardıç kuşu uçmanın tekniğini şuurlu olarak bilmez. Bunun için gerekli yakıt hesabını yapamaz. Ama içgüdü olarak önüne çıkan koskoca bir solucanı hemen kursağına indirir. Karga yavrusu, sanki uçmak için fazla gıda gerektiğini biliyormuş gibi, her gün kendi ağırlığının birkaç katı öteberi yutar.
Bu canlı tayyarelerin motoru kalpleridir. Pompalama faaliyetlerini hızlı bir şekilde yürütebilmesi için dakikada 500-1000 kadar kalp atışı mevcuttur. Başlıca uçuş takımları da göğüs kaslarıdır. Bu kasların en büyükleri, kanatları aşağı çeker. Havaya karşı çekilen bu kanatlar sayesinde kuş da yukarı ve ileri doğru itilir. Kanat kasları, “karina” denen güçlü göğüs kemiğine tutunmuştur.
Solunum sistemi de hayret vericidir. Çok yükseklerde uçarken hava molekülleri seyrek olduğu için kemiklerinin içindeki hava keseciklerinden istifade eder. Kuşlarda akciğerler son derece gelişmiş olmasına rağmen küçüktür. Bununla beraber iletim kabiliyetleri yüksektir. Ciğerler göğüs boşluğunda serbest olmayıp sırt duvarına yapışıktır. Akciğerlere bağlı dokuz adet hava kesesi mevcuttur. Hava deposu görevi yapan bu keseler uçma esnasında kuşun ağırlığını azaltır ve akciğerlere hava akımını arttırır. Uzun kemiklerin boşluklarına kollar vererek kemikleri hava ile doldururlar. Deri altlarında hava hücreleri halini alırlar. İyi uçan ve yüzen iri kuşlarda deri altının her tarafına yayılmışlardır. Pelikanların derilerine dokununca bu hava hücrelerinden dolayı çatırtılı bir ses çıkar. Deniz kırlangıcı (Sterna) ve martı (Larus) gibi iyi uçan küçük kuşlarda, içi hava dolu kemikler azalmış, yerine ilik dolmuştur. Devekuşu ve diğer uçma kabiliyetini kaybetmiş kuşlarda da kemiklerin içi ilik ile doludur.
Solunum ağızla başlar, sonra gırtlak ve soluk borusu gelir. Soluk borusunun sonunda, daha çok ötücülerde gelişen ses gırtlağı (sirenks) bulunur. Soluk borusu (trekea) iki bronşa, bronşlar da akciğerlerin içinde kılcal hava kanalcıklarına ayrılırlar. Bu hava borucukları, memeli hayvanlarda ve insanlarda olduğu gibi hava petekleri ile (alveoller) sonlanmaz. Kanalcıklar birbiri ile ağızlaşarak birleşir ve ciğerlerde hava borucukları ağı meydana getirirler. Hava, bu borucuklar içinde dolaşır. Kanalcıkların bir kısmı ise akciğerlerden çıkarak hava keselerinde biterler. Kuşların solunum sistemlerinde işe yaramayan faydasız bir boşluğa rastlanmaz.
Kuşlarda diafram yoktur.
Akciğerleribizim gibi şişip gevşemez. Uçuş esnasında kanat çırpma sonucu, göğüs kemiğinin açılıp kapanmasıyla hava keselerine yapılan basınçla akciğerler körüklenir ve hava akciğerlere rahatlıkla girip çıkar. Akciğerlerin bu özelliği solunumun çabuk olmasına ve dolayısıyla besinlerin oksijen tarafından çabuk yakılarak kuşlar için gerekli yüksek enerjinin elde edilmesini sağlar.
Kuşlar rahat uçabilmek, düşmanlarından korunabilmek ve avlarına yaklaşabilmek için keskin bir görüşe sahiptir. Durdukları yerden 300 dereceyi görürler. Çulluğun görüş alanı 360 derecedir. Yani çulluk, arkasını da görür. İnsan ancak 160 dereceyi görür. Kuşlarda üç göz kapağı bulunur. Alt göz kapağına bağlı olan üçüncü kapak içten dışa doğru sürgü gibi açılır. Avcı kuşlar çok yükseklerden avlarını görürler. Şahin, insan gözünden sekiz kat daha iyi görür. Kartal, altı defa büyüten dürbünle bakan bir insanın gördüklerini rahatça görür. Çit kuşu, ancak mikroskopla görülebilecek kadar küçük böcek yumurtalarını net bir şekilde fark eder. Gözünü teleskop gibi de ayarlayarak uzaktaki cisimleri de rahatça görür. Kuşlar yumurta ile ürerler. Ördek ve devekuşu hariç, hiçbirinde çiftleşme organı yoktur. Eşler dışkılık açıklıkları ile birbirini döllerler. Erkeklerde bir çift erbezi, dişilerde ise bir tek yumurtalık vardır. Tavukgiller hariç, diğer kuşlar tek eş tutarlar. Çiftleşme dönemlerinde, genellikle erkek kuşlarda düğün elbisesi denen bir tüy değişimi ve renklenme görülür. Bunun yanında öterek, dişilere kur yapma ve dans gösterileri de görülebilir.
Kuşların bazıları otçul, bazıları etçil, fakat ekserisi hem otçul hem etçildir. Otçul olanlar tohum meyve ve bitki parçaları ile beslenir. Etçil kara kuşlarının besinlerini genellikle böcekler ve kemirgenler teşkil eder. Etçil su kuşlarının besinleri de kurbağa, yılan ve balıklardır. Hem etçil hem de otçul olanlar balözü, böcek ve tohum yerler.
Yumurtaların şekli, rengi, benekleri ve sayısı türlere göre değişir. Turna bir yumurta, keklik 15-20 adet yumurtlar. Kuşlar yavrularını böcek ve böcek larvaları ile beslerler.
Kuşlar, zararlı böceklerin baş düşmanıdır. Yeryüzünde 8.000’i aşkın kuş türü bulunmaktadır. Bunlardan 850 kadarı kuzey Amerikada yaşar. Belli bir bölgede yaklaşık 200 çeşidi bulunabilir. Öte yandan New York şehrini çevreleyen 90 km’lik alan içinde çoğu insanlara zararlı yaklaşık 15.000 tür böcek vardır. Bu kadar çok haşaratın kısmen de olsa kuşlar tarafından kontrol altında tutulduğu gerçeği, kuşların insana yardımcı olduklarını gösterir. Tabiatta daima bir denge temayülü vardır. Ne yazık ki, zaman zaman insanlar bu dengeyi bozarlar.
Kuşların beslenme konusu incelendiğinde şu hakikat ortaya çıkar: Pekçok kuşun yiyeceklerinin önemli bölümünü tarıma zararlı yabani bitkilerin tohumları teşkil eder. Yabani otlarla mücadele çiftçilere büyük mali külfetler yüklemektedir. Kuşlar hiçbir masraf olmadan zararlı tohumları yiyerek onların artmasının önüne geçerler. Serçeler, bıldırcınlar ve ispinozlar her yıl binlerce ton yabani bitki tohumu yiyerek çiftçilere yardım ederler. Kuş bilimcileri küçücük bir ağaç serçesinin günde hemen hemen 28 gr kadar yabani ot tohumu yediğini tahmin ederler. Sadece bu kuşun bile çitfçilere nasıl faydalı olduğunu bu tesbit açıkça göstermektedir. Kuşlar olmasaydı zararlı bitki ve böceklerin kontrolünde güçlük daha fazla olurdu.
Doğan, baykuş ve bunlara benzer bazı kuşlar eskiden beri zararlı kabul edilirdi. Fakat son yapılan incelemeler bu düşüncenin yanlış olduğunu ortaya çıkarmıştır. Onların yiyecekleri olan fare, sincap, tavşan gibi hayvanlar, bu kuşların kümes hayvanlarına verdikleri zarardan daha fazla zarara sebeb olurlar.
Kuşların Göçü: Küçücük kolibri kuşundan koskoca kartallara kadar binlerce kuş türü her sene vakti geldiği zaman üreme ve kışlama bölgeleri arasında uzun yolculuklar yaparlar. Yılda iki defa Kuzey ve Güney yarıküreleri arasında göç ederler. Kış aylarında havaların soğumasıyla besin bulmak zorlaşır ve rekabet artar. Bu sebeple Kuzey yarımkürede üreyen göçmen kuşlar, her sonbaharda Güney yarımküreye doğru göç hareketine girişir. Güney daha sıcak ve besin bakımından daha zengin olduğundan iyi bir kışlama alanı teşkil eder. İlkbaharın başlamasıyla da güneyden kuzeye dönüş göçüne başlarlar. İlkbaharda kuzey bölgeleri kuş akınlarına uğrar.
İlkbaharda kuzeye gelen kuşlar, ilkbahar, yaz ve sonbahar mevsimleri olmak üzere yılın dörtte üçünü bu geniş alanlarda geçirirler. Yalnız kış mevsiminde tropik bölgelerde barınırlar.
Barn kırlangıçları, her ilkbaharda Brezilya ve Arjantin’den yola çıkarak 7000 millik tehlikeli bir yolu aştıktan sonra Labrador ve Alaskaya gelerek yumurtlarlar. Baltimor sarıasması, her mayıs ayında Güney Amerika’dan kalkarak 2000 millik bir yolculuktan sonra New York’un Scardale bölümüne gelir.
Kartal
Kuzey Amerika ormanlarında yumurtlayan siyah çalı bülbülleri, her sonbahar gökyüzünde büyük sürüler halinde bir araya gelerek kışlamak için Atlantik sahillerine ve Güney Amerika’ya göç ederler. Ağırlıkları 9-10 gram gelen bu küçücük kuşlar hiç mola vermeden asgari 86 saat boyunca uçarak 2400 millik bir mesafe katederler. İlkbaharda göç eden diğer birçok tür gibi geldiği rotayı takip ederek tekrar eski yerlerine geri dönerler. İspinozun dişisi göç ettiği halde erkeği göç etmez. Memleketimizde de leylekler, kırlangıçlar ve daha birçokları sonbahar geldiğinde binlerce kilometreyi aşarak Afrika’ya göç ederler. Bir yıl önce kışladıkları yerlerine giderler. İlkbaharda ise, kuzeye göç ederek kuluçka yuvalarına dönerler. Ülkemiz, Avrupa ve Afrika kıtaları arasında göç eden kuşlar için bir köprü oluşturması ve 400’ü aşkın göçmen türü barındırması bakımından özel bir konuma ve milletlerarası önemi haizdir.
Kuşların ayaklarını halkalama metoduyla, radar veya uçaklarla takip ederek, birçok türün göç yollarının haritaları çıkarıldı. Kuş göçleri herkes tarafından görülmeye değer büyük bir şovdur.
Göçmen kuşların çoğu (özellikle küçük ötücü kuşlar) göç için gerekli enerjiyi uzun yolculuğa çıkmadan önce ne bulurlarsa yiyerek vücutlarında depoladıkları yağdan sağlarlar. Yağ onların adeta yakıt tankıdır. Bazıları göçten hemen önce ağırlıklarını iki katına çıkartırlar. Nijerya’da kışlayan ötleğenlerin ağırlığı, ekim-şubat ayları arasında 10-13 gr gelir. Avrupa’ya dönüşten önce mart-nisan aylarında ve bilhassa mayıs başında 20 gr’a ulaşır.
Yapılan hesaplamalarda, 8 gr yağa sahip olan bir bülbülün, 3000 km uçabilecek kadar yakıta sahip olduğu anlaşılmıştır. Bu yakıtla Büyük Sahrayı kolayca aşabilmektedir. Kırlangıçlar ise önceden yağ depolamazlar. Yol boyunca rastladıkları böcekleri avlayarak gerekli enerji ikmalini yaparlar.
Yırtıcı kuşlar, leylekler turnalar ve pelikanlar gibi iri yapılı kuşlar, bedenlerinin büyüklüğü sebebiyle yağ depolayamazlar. Onlar, göç yolculuklarında, güneşin, toprak ve üstündeki hava katmanlarını ısıtması sonucu yükselen ve “termal” olarak adlandırılan hava kitlelerini kullanırlar. Geniş kanatlarını kullanarak bir termal yardımıyla yükselir ve termalden termale süzülerek yollarına devam ederler. Bu metodla az enerji harcamış olurlar. Denizler üzerinde termallerin oluşmaması, karalar üzerinden dolaşarak daha uzun göç yollarını takip etmelerine sebep olur. Yolculuk ve mola esnasında da avlanmalarına devam ederler.
Göç sırasında bir kısmı gündüz, bir kısmı ise gece uçarlar. Bunun yanısıra yüzerek göç edenler de vardır. Böceklerle beslenen küçük kuşlar ve ördeklerin çoğu gece yol alır. Arı kuşları, kırlangıç ve kırlangıç benzeri kuşlar da gündüzleri uçarlar. Sığırcıklar 4000-5000 bireylik gruplar halinde göç ederler. Kartal ve atmaca gibi yırtıcılar, yalnız ve topluluklar halinde göçe katılırlar.
Gündüzleri birbirini gören hayvanlar, geceleyin de seslerle birbirinden ayrılmazlar. Kırlangıçlar hayatlarını sıcak bölgelerde geçirirler. Kuzey yarımkürede üredikten sonra kışlamak için temmuz-eylül arasında güney yarımküreye göç ederler. Yurdumuzda yaşayan kırlangıçlar nisan ayında iklimimize geri dönerler. Leylekler, ülkemize mart ayından itibaren gelmeye başlarlar. Ağustos sonunda büyük topluluklar halinde, Güney Afrika’ya göç ederler. Deniz kırlangıçları, senede iki defa kuzey kutbunda yumurtladıktan sonra kışı geçirmek için güney kutbuna uçarlar. Uzun kanatlı yelkovan kuşları, güney yarımküreye mahsus göçmen kuşlardır. Üreme bölgeleri olan Avustralya’nın güneyinden göç ederek, Kuzey Pasifiğin kutup bölgesine gelirler. Gidiş-dönüşü 30.000 km’yi bulan bu göçe 10 milyon civarında kuş katılır. En uzun göç yolunu, deniz kıyı kırlangıçı (Sterna paradisaea) kateder. Kuluçka bölgesi olan Kuzey Kanada kıyılarından sonbaharda göçe başlar. Atlantik’i geçerek Batı Afrika kıyıları boyunca uçarak kışı geçireceği bölgelerine inerler.
Kuşların bir kısmı, niçin ölüm pahasına uzun göçlere girişirler? Niçin diğer kuşlar gibi, göçmen kuşlar da yurtlarında kalıcı değildir? Bunları göçe zorlayan nedir? Soğuktan kaçmak ve besin bulmak için mi? Bu, ancak birçok sebebin bir kısmı sayılabilir. Çünkü birçoğu, gerekli besin ve elverişli iklim şartlarından çok daha fazla yolculuk yaparlar. Bazı türler de havaların soğuması ve besin azlığının baş göstermesinden önce güneye inerler.
Her göçmen kuş türü göç vaktinin geldiğini nasıl anlar? Kuşlarda göç isteğini uyandıran ve onları direnmeksizin yola çıkmaya zorlayan “biyolojik saat” nasıl çalışır? Hareket saati ne zaman çalar? Gidecekleri yeri nasıl bilir ve vardıklarında nasıl tanırlar? Yanılmadan yollarını nasıl bulur, hedeflerinin yönüne doğru nasıl uçar veya yüzerler?
Neden bazı grupların sadece belli bireyleri göçe katılır da diğerleri katılmaz? Bütün bu sorulara tatminkar cevap bulmak oldukça güçtür. İlim adamları son yıllarda göçlerle ilgili kıymetli bilgiler elde ettiler. Bununla beraber halen çözüm bekleyen sayısız bilmece mevcuttur. Ancak aşikare olarak görülen şudur ki; göçmen kuşlar yerleşik olanlardan ayrı bir bünyeye sahiptir. Birçok yön bulma kabiliyetleri ile birlikte doğarlar. İlkbahar ve sonbaharda günlerin uzayıp kısalmasıyla gün ışığına bağlı olarak göçmen kuşların hipofiz ve epifiz bezlerinin hormon salgısı değişmeye başlar. Hormon uyarısıyla bünyelerinde, önüne geçilmez bir göç isteği belirir. Yapılan incelemeler neticesinde, gün aydınlığı süresinin değişmesine bağlı olarak kuşların eşeylik organlarının (erbezi ve yumurtalıkların) büyüyüp küçüldüğü tesbit edilmiştir.
Tepeli güvercin
W. Rowan aynı türden iki kuş grubunu sert Kanada kışında ayrı kafeslere yerleştirerek farklı ışık periyotlarına tabi tuttu. Bu deneyle fotoperyodizmin (ışık sürelerinin) kuşlardaki etkisini gözledi. Normal gün ışığına maruz bırakılan birinci grubun vücutlarında görünür bir değişim olmadı. Işık periyodu arttırılan diğer kafes kuşlarının ise eşeylilik organları ve kanatları ilkbahar mevsiminde olduğu gibi büyüdü. Her iki grup da serbest bırakıldığında, ikinci grubun hazırlıksız bir göç girişimine kalkıştığı tesbit edildi.
Kuşların, göçü etkileyen fotoperyodizme paralel olarak vücutlarında yağ birikiminden başka, yön bulma kabiliyetleri, yerin manyetik alanına, havanın barometrik basıncına, polarize ve ultraviole ışınlarına, frekansı çok düşük seslere ve kokuya olan duyarlılıkları da onları son model cihazlarla donatılmış bir pilottan üstün kılar. Vakti geldiğinde bünyelerinde göç saati çalar. Programlanmış en modern kompütürlerden daha karmaşık olan bu varlıklar itirazsız göç emrine boyun eğerler. Eski yerlerine döndüklerinde, çoğu zaman ayrıldıkları ağaca, hatta uçuşa kalktıkları aynı dala konarlar.
Bütün göçmen türler, her yıl aynı zamanda göç etmezler. Bazan hava durumu sebebiyle hareketlerini değiştirebilirler. Fakat San Juan Capistrona kırlangıçları gibi bazıları da her yıl göçmen bir biçimde aynı günler içinde göç yerlerine gidip gelirler. Umumi olarak gece uçarlar. Gündüz yiyecek bulmak için avlanırlar.
Kuzey kutbundan kalkan bir kuşun, elinde bir harita ve pusulası varmış gibi yüzlerce mil ötede hedefine varması ve vakti gelince tekrar aynı noktaya dönüşünü izah etmek oldukça güçtür. Hele, yeni yumurtadan çıkan yavruların, uçmayı öğrendikten hemen sonra, hiç bilmedikleri ana ocağına tek başına dönmeleri son derece şaşırtıcı bir olaydır. Tek bir rota üzerinden uçmaları ve kendilerinden bir önceki neslin yaşadıkları topraklara konmaları fevkalade bir yön bulma tekniğinin varlığını gösterir.
Uzun zaman, göçmen kuşların yollarını, coğrafi işaretlere göre buldukları zan ediliyordu. Gerçekten de gündüz uçan birçokları deniz kıyılarından, vadi yataklarından, dağ silsilelerinden ve kıyılardan giderler. Bunları yol bulma işareti olarak kullanırlar.
Ancak kuşlar yollarını yalnız bu tip coğrafi işaretlerle tayin etselerdi, gece yol alanlar hedeflerine varamazdı. Çok uzak yerlerden salıverilenler de şaşkına dönerdi. Birkaç yıl önce Pasifikten geçen uçaklar için tehlikeli olmaya başlayan albatrosların bir kısmı, yakalanarak Filipinlere nakledildi. 4120 mil mesafeden bir ay içinde geri döndüler. Diğer bir kısmı ise, tam aksi istikamete doğru götürüldü. Bu kuşlar da, bir günde 317 mil mesafe uçarak 10 gün içinde hiç bilmedikleri yollardan geçerek asıl bölgelerine geri geldiler.
Belki de en esrarlı mesele kuşların şaşırmadan, binlerce mil, hiçbir nirengi (işaret) noktası, yön alacak yeri olmadan yönlerini nasıl bulduğudur.
Ak kuyruklu trogon
Bunu nasıl yapıyorlar? Eskiden ornitologlar (kuş uzmanları) kuşların rüzgarlarla, dünyanın manyetik alanıyla veya koriolis tesiriyle (dünyanın ekseni etrafında dönmesinden kuzey yarımkürede hava akımlarının sağa, güneyde sola sapma göstermesi) yönlerini bulduklarını iddia ederlerdi. Yine eskiden genç kuşların yaşlıları takip ettiğini zannederlerdi. Ancak Frank Bellrose’nin yapmış olduğu araştırmaya göre, bu fikirler geçersiz kabul edildi. Mesela, güneye doğru göç etmekte olan mavi kanatlı teal kuşlarından bir grubu yakalanarak işaretlendi. Yetişkinleri hemen salıverildi. Gençler, yaşlılar güneye iyice yaklaştıktan sonra bırakıldı. Güneye ve göç edilecek sahaya daha önce hiç uçmamış genç kuşlar, aynı yollardan geçerek aynı yere vardılar. Gittikleri istikametten o kadar emindiler ki, genç olduklarından yaşlılardan daha hızlı gittiler. Bu kuşlar, yaşlı kuşları değil, bünyelerinde doğuştan mevcut olan yön bulma sistemini takip ettiler.
Başka bir deneyde bir grup dalgıç kuşu İngiltere’deki Stokholm Adasından alınarak Venedik’ten salıverildi. Bu kuşlar karalardan geçmeyi sevmedikleri halde Alp Dağlarını aşarak Fransa üzerinden İngiltere’deki yuvalarına vardılar. Yapılan bu tip araştırmalar göçmen kuşların yollarını tayin ederken biyolojik pusulalarına destek olarak yeryüzü şekillerinden ve güneşten de istifade ettiklerini ortaya koydu.
Son senelerde Almanya’da yapılan araştırmalar, göçmen kuşların daha yumurtadan çıkar çıkmaz, ne zaman, nasıl ve hangi yol üzerinden göç edeceklerini, nerede durup dinleneceklerini ve nereye ineceklerini önceden bildiklerini ortaya çıkardı. Araştırma ekibinden Peter Borthold Almanya’dan Ekvator Afrikası’na göç eden “kara başlı çalı bülbülleri” ile yaptığı araştırmalar sırasında, iki ayrı soya mensup çalı bülbülünden meydana gelen yavruların, göç yollarının ne analarının ne de babalarınınkine benzediğini, ikisinin arasında bir başka göç yolu bulduklarını belirledi.
Mesela, annenin göç yolu İspanya-Cebelitarık üzerinden Fas, babanınki Yugoslavya-Türkiye üzerinden Mısır ise, bunlardan meydana gelen yavruların Tunus üzerinden geçen ortalama yolu tercih ettikleri tesbit edildi. Böylece bu davranışların, kuşların genetik yapısına daha önceden “yazılmış” ve irsi olduğu ortaya kondu.
Bütün bunlara rağmen kuşların çoğu zaman göç yollarını değiştirdikleri ve bunda genetik unsurların yanısıra bazı çevre faktörlerinin de etkili olduğu bilinmektedir. Mesela, kuşların yemesi için pencerelerde kırıntıların bulundurulmasının adet olduğu Büyük Britanya, Almanya’dan sıcak bölgelere göç eden kuşları çekebilmektedir.
Çeşitli deneyler genç kuşların içgüdüsel bir yön duyusuna sahib olduklarını ve buna uyduklarını, yaşlı ve tecrübelilerin ise harikulade bir pusulaya ve yerlerinden uzaklaştırıldıklarında dahi rota değiştirip doğru yolu bulabilme kabiliyetlerine sahib olduğunu göstermektedir.
Sonbaharda güneye göçeden bir kuş yakalanarak bir kafese konursa, ilginç bir olay gözlenir. Kafes ne tarafa çevrilirse çevrilsin, kuş daima göç istikameti olan güneye döner.
Alman kuş bilgini Gustow Kramer yapmış olduğu gözlem ve deneyleriyle kuşların yönlerini güneşe göre kestirdiklerini ilk bulanlardandır. Ekim aylarında yakaladığı Avrupa sığırcıklarını altı şeffaf olan yuvarlak boş kafeslere koydu. Kafesin şeffaf kısmında davranışlarını gözledi. Bunların kafeslerinde rahat durmadıklarını, durunca bile kafesin bir köşesinde güney istikametine devamlı döndüklerini gördü. Güney bu kuşların normal göç istikametiydi. Kafes döndürülünce kuşlar da buna uyarak tekrar dönüyorlardı. İlkbahar aylarında kuşlarda yine göç huzursuzluğu başlıyordu. Bu sefer de tam aksi istikamete, yani kuzeye dönüyorlardı.Güneş ışığından başka bir şey görmeyen sığırcıklar, hep doğru istikamete dönüyorlardı. Kramer kafese gelen güneş ışığının istikametini değiştirmeye karar verdi. Döner aynalar kullanarak ışığın kafese giriş istikametini 90 derece değiştirdi. Kuşlar da buna bağlı olarak yönlerini 90 derece değiştirdiler. Demek ki, güneşe göre, yönlerini ayarlıyorlardı...
Kuşların çoğu gündüz güneşe göre hareket ederler. Ancak birçok kuş da gece göç eder. Yapılan araştırmalar kuşların gündüz güneşe, geceleyin ise ay ve yıldızlara göre uçuş istikametlerini bulabildiklerini ispat etti.
Ardıç kuşları gökyüzünü göremeyecekleri yuvarlak bir kafese konulduklarında göç huzursuzluğuyla mevsimlik göç istikametlerine döndükleri tesbit edildi. İyi ama bunlar güneşi, ayı ve yıldızları göremedikleri halde yönlerini nasıl buluyorlardı?
Araştırmalar birçok hayvanın vücutlarında biyolojik pusulalara sahip olduklarını ortaya çıkarmaktadır.
Amerikalı araştırıcılardan Walcott ve Koetor ilk olarak bazı deneyler yaptılar ve güvercinlere küçük mıknatıslar takınca kuşların yönlerini tamamen şaşırdığını gördüler. Araştırmalar neticesinde göçmen kuşların boyun kısımlarında ferromanyetik taneciklerin bulunduğu ve arzın manyetik alanına göre hassasiyet gösterdikleri keşfedildi. Şimdiye kadar tetkik edilebilen göçmen kuşların kafa yapısında bulunan taneciklerin demir açısından zengin bir mineral olan manyetit (Fe3O4) olduğu anlaşıldı.
Bu tabii pusulalarından göç esnasında azami derecede istifade ederler. Dünyanın manyetik alanının kuvvet çizgilerine göre kendi durumlarını tesbit ederek doğru yönü bulurlar. Kafalarının içindeki bu pusulaları sayesinde kapalı havalarda da yollarını bulurlar. Bulutlu bir günde bile yönlerini şaşırmazlar. Fakat başlarına kuvvetli bir mıknatıs bağlanınca bulutlu günde güvercinler yollarını tamamen kaybederler. Çünkü takılan mıknatısın oluşturduğu sun’i alan, tabii manyetik alanı değiştirir. Onlara evlerini bulduracak hiçbir ipucu bırakmaz.
Güvercinlerin boyun kısmında pusula vazifesi gören manyetit adlı maden zerreciklerinin keşfinden sonra, kuşların yönlerini koku alarak da bulabildikleri ortaya çıkarılmıştır.
Posta güvercinleri doğru rota bulmaya yarayan “bir koku alma organına” sahiptirler; koku alma organlarını yuvalarına dönüşte kullanmakta ve atmosferde her tarafa dağılmış zerreler halindeki maddecikler, güvercinlerin “koku alma koordinat şebekesinin” muhtemelen temelini teşkil etmektedir. Max Planck Enstitüsünün Seewiesen’deki Davranış Psikolojisi bilginleri bunu böyle tahmin etmektedir.
Koku alma duyusu asgari 700 km’ye kadar olan mesafelerde yön bulma için vazgeçilmez bir vasıtadır. Kuşlar herhalde havadaki zerrecikleri algılamakta, bunlar yardımıyla yabancı bölgelerde “mevki tayini” yapmaktadırlar. Bunun için hangi maddelerin sözkonusu olduğu bu ana kadar tesbit edilememiştir.
Daha 30 sene önce, posta güvercinlerinin de diğer göçmen kuşlar gibi güneşi“pusula” olarak kullanabildikleri ispatlanmıştı. Daha sonra yerin manyetik alanının da aynı şekilde kendilerine yön belirleyici olarak hizmet ettiği tesbit edilmişti. Bununla beraber koku alma koordinat şebekesinin varlığı anlaşılmadan önce, posta güvercinlerinin yüzlerce kilometre uzaklıktaki yuvalarını nasıl bulabildikleri ikna edici bir şekilde izah edilememekteydi.
Pusula kullanmak isteyenin haritaya da ihtiyaç duyacağı ilim adamlarının tebliğinde yer almaktadır. Bu “harita”nın güvercinlerin koku alma organı ile bağlantılı olması gerektiğine Pizalı araştırıcılar dikkat çekmişlerdi. Çünkü, koku alma duyuları ortadan kaldırılmış güvercinler yuvalarını artık bulamamaktaydı. Kuşlar çok iyi hava tahmincileridir. Havadaki çok hafif barometrik basınç değişimini fark edebilirler. Fırtına çıkacağını önceden keşfederler. Keskin bir görme gücüne sahiptirler. Deneyler güvercinlerin polorize ve ultraviole ışınları da gördüklerini ortaya çıkardı. Bu ışıklardan denizlerden uçarken faydalanırlar. Ayrıca, frekansı çok düşük uzun dalga alt sesleri de duyarlar. İnsan kulağı saniyede 10-20 titreşimin altındaki sesleri duyamaz. Kuşlar ise çok daha düşük sesleri işitebilirler. Bunun sayesinde göç eden bir kuş kendisinden çok uzakta patlayan bir fırtınayı veya 1000 km uzaktaki gök gürültüsünü işitebilmektedir. Binlerce kilometre ötedeki atmosfer basıncı değişikliklerinin meydana getirdiği çok düşük frekanslı elektromanyetik dalgaları fark edebilmektedir. Kuşlar insanlardan çok daha geniş bir dünyayı görür, duyar ve hissederler.
Milyonlarca göçmen kuşun uzun mesafeler katederek yaptığı yolculuk insanlar için hayati değer taşır. Kuşlar zararlı böceklerin baş düşmanıdır. Karaların çoğunun bulunduğu kuzey bölgelerine göç etmeselerdi ve yılın dörtte üçünü burada geçirmeselerdi, haşereler buralarda muazzam bir bitki katliamı yapardı. Baharda milyonlarca böcek, bitkiler üzerine yumurta bırakır. Bunlardan çıkan tırtıllar, kuşlar tarafından yenilerek kontrol altında tutulur. Çeşitli kurt, böcek ve çekirge yumurtalarını yiyerek mutlak bir kıtlığın önüne geçerler.
Manyetik alanı hissedebilen hayvanların listesi günden güne artmaktadır. Manyetik bakteriler, arılar, güvercinlerden sonra en çok incelenen canlılardır. Manyetit, arıların karınlarının ön kısmında yer alan denge organının yakınında bulunur. Aynı maddenin varlığı yunusların kafasında da keşfedildi. Araştırmalar, köpekbalıklarının da dünyanın manyetik alanındaki değişimleri hissedebildiğini ortaya çıkardı.
Kuşların yapısı
Kuşların genel yapısı yürüme ve uçma hareketlerini rahatça yapmaya uygun bir şekilde oluşmuştur. Yürürken ve dururken gövdenin ağırlık merkezi ayakların üzerine düşer. Bu sırada kanatlar katlanmış durumda gövdenin iki yanına yapışık olarak durur. Kuşların iskeleti incelendiğinde kemiklerin ince, içlerinin boş ve birçok yerinde belirli delikler bulunduğu görülür.
Akciğerlerden
itibaren muhtelif yerlerde bulunan hava keseleri kemiklerle irtibatlıdır. İskeletin hafifliği, akciğer ve kemiklerle bağlantılı hava keseleri kuşların uçmalarını kolaylaştırır.
Kuşlarda kafatası beyin ve soğancığın muhafaza edildiği, kubbemsi ve iyi kaynaşmış kemiklerden, dikine bir kemik plakası ile ayrılmış büyük göz çukurlarından kemik veya kıkırdak plakalarla ayrılmış burun deliklerinden itibaren boynuzumsu bir maddeden ibaret üst gaga ile yine ucu boynuzumsu maddeden yapılı alt gagayı göz çukurları altına bağlayan alt çene kemiklerinden oluşur. Gaga kafatası ve altçene ile bağlantılı halindedir, eklemli ve oynaktır.
Kuşların omurgası, genellikle uzun olan ve 9 ile 23 omurdan oluşan hareketli bir boyun kısmı, 5-10 omurdan oluşan ve sabit olan göğüs kısmı, yine 16-20 omurdan oluşan ve sabit olan sırt kısmı ile 4-6 kısa omurdan oluşan, kütlenmiş ve az oynak olan kuyruk kısmından ibarettir. Göğüste birbirine ve göğüs omurlarına bağlı 5-10 kaburga kemiği vardır. Göğüs kemiği, iri, geniş ve yassıdır. Yalnız göğsü değil karın kısmını da kaplar. Göğüs omurlarından sonra gelen sırt ve bel omurları leğen kemiği ile kaynaşmıştır.
Kuşlarda ön ekstremiteler kanat şeklini almıştır. Kanatlar kuvvetli kaslarla göğüs kemiğine bağlanmıştır. Kanadı omurgaya ve göğüse bağlayan kemiklerden kürek kemikleri sırt tarafına doğru uzamışken kargacık kemikleri göğüs ile kaynaşmış, köprücük kemikleri ise uçta birleşerek lades kemiğini oluşturmuşlardır.
Kanatlar, kısa bir pazu kemiği ve uzun ön kol kemikleri ile körelmiş el kemiklerinden ibarettir. El, birbirine kaynaşmış uzunca bir orta el parçası, başparmak, orta büyük parmak ve buna bitişik küçük parmak olmak üzere 3 parmaktan oluşmuştur. Duruş ve yürüyüş halinde kolun üst kısmı geriye, alt kısmı öne ve el kısmı geriye kıvrık bir şekilde durur.
Ayaklar, sırt omurlarıyla birleşmiş ve bütünleşmiş leğen kemiğine bağlıdır. Kısa ve kuvvetli olan uyluk kemiği öne doğru yatık gövdenin yan etleri içinde gizlenmiştir. Bu nedenle düz eklemi dışarıdan görülmez. Arkaya doğru eğik duran baldır kemiği oldukça uzun ve iridir. Kaval kemikleri kaynaşmıştır. Bilek ve ayak kemikleri kaynaşarak boru şeklinde parmaklara eklenmiştir. Beşinci parmak kaybolmuştur. Parmak sayısı genel olarak 3-4,
deve kuşlarında
2’dir. Arkaya dönük birinci parmak 2, içe bakan ikinci parmak 3, ortadaki üçüncü parmak 4, dıştaki dördüncü parmak ise 5 eklemlidir. En uç eklemde tırnak oluşmuştur. Parmak sayısı ve eklemlerde türlere göre çok değişikliklere rastlanır. (Şekil: 1).
İskelet kaslarla çevrilidir. Kanatlar çok kuvvetli kaslarla göğüs kemiğine bağlıdır. Ayak kasları da oldukça güçlüdür.
İç Organlar
İç Organlar: 1.Hava Delikleri 2.Göğüs hava torbacıkları 3Yemek borusu 4.Kursak (Taşlık) 5.Bezli
Mide
6.Yürek 7.Çiğneme midesi 8.Ciğer 9.Bağırsak 10.Karın hava torbacıkları 11.Akciğer 12.Yumurtalık 13.
Böbrek
14.Yumurta Kanalı 15.Dışkılık (Anüs) 16.Sidik kanalı 17.Kör bağırsak
Beyin kafatası boşluğunu doldurur. Omurilik omurga kanalının son ucuna kadar uzanır. Omurilikten ayrılan sinir sistemi bütün organlara ve kaslara kadar dağılır.
Kuşların
kalpleri
4 gözlüdür. Sağ ve sol kulakçıkla karıncıklardan oluşur. Kalp atışları memelilerden daha hızlıdır.
Solunum organları akciğerler küçüktür. Memelilerde olduğu gibi serbest bir halde göğüs boşluğunda durmazlar. Tersine hücre dokuları ile gövde boşluğunun duvarlarına yapışık ve omurganın yanlarında, kaburganın ara boşluklarına gömülmüş bir halde bulunurlar. Kısa olan bronşları birçok kollara ayrılır. Bu kollardan yer yer birbirleriyle birleşen borular çıkar ve bunlar kılcal kan damarlariyle iç içe örgülenirler. Akciğerin bronşiyal borularından birçok hava kesesi çıkmaktadır. Bunlar belirli bölgelere, boyun, göğüs ve karın kısımlarına uzanır. Hatta leğen kemiği boşluklarına kadar sokulurlar. Bu hava keseleri hava deposu işini görürler.
Gövde, kanat ve ayak hareketlerinde sıkışır ve açılırlar, bu suretle ciğerlerde hava vantilasyonunu sağlarlar. Kuşlarda diyafram olmayışı, göğüs kafesi yapısı ve akciğerlerin yerleşimi dolayısıyla solunum işlemi de memelilerden farklıdır. Uçuşta kanat çırpma sırasında ciğerlere ve hava keselerine yapılan basınçla ciğerlerin körüklenmesi sağlanır ve solunum meydana gelir. Uçmayan evcil kümes hayvanlarının zaman zaman kanat çırpmaları, uçamayan devekuşlarının yürürken ve koşarken küçük kanatlarını sürekli sallamaları solunumu sağlayan ihtiyacından doğar. Solunumda yararlı olan hava keseleri aynı zamanda vücut sıcaklığının korunmasını da sağlarlar.
Kuşlarda böbrekler iri ve uzunca, sırt kemiğinin iç çukuruna gömülmüş bir durumdadır. Böbrekten çıkan idrar kanalları bağırsağın arka tarafına uzanır ve eşey deliğinin üst kısmına açılır. Sidik salgısı kuşlarda sulu değildir. Beyaz, yoğun ve çabuk katılaşan bir maddeden ibarettir.
Kuşlarda sindirim sistemi de değişiklik gösterir. Kuşlarda ağız kısmında diş bulunmaz. Gaga kenarlarındaki testeremsi çıkıntılar ve diğer oluşumlar beslenmeleri ile ilgilidir. Gagalar da beslenme şekline göre değişiklik gösterir. Ağız içinde boynuzumsu bir madde ile kaplı ve hareketli olan dil, besinleri almaya ve yemek borusuna göndermeye yarar. Yemek borusu boyun uzunluğuna göre şekil alır. Bazı tanelerle beslenen kuşlarda ve yırtıcılarda yemek borusu genişleyerek kursak oluşmuştur. Alınan besinler kursakta yumuşatılır.
Pelikanlarda
yemek borusu gırtlakta genişleyerek kese halini almıştır ve tükürük bezleri ile diğer salgılar bu keseye boşalır. Bütün kuşlarda yemek borusu alt kısımda genişler ve oval bir şekil alarak ön mideyi oluşturur. Ön mideye birçok salgı bezi bağlıdır. Ön mideden sonra güçlü kaslardan oluşan ve iç kısmı sertleşmiş, boynuzumsu bir madde ile kaplı katı veya konsa denilen kaslı mide gelir. Kaslı miğde alınan besinlere göre değişiklik gösterir. Yırtıcı kuşlarda bu mide zayıf kaslıdır. Tane yiyen kuşlarda ise sert kaslı ve içi karşılıklı sert iki plakadan oluşur. Kursak ve ön miğdeden geçerken yumuşayan besinler burada miğde hareketleriyle mihaniki olarak parçalanır ve öğütülürler. İnce bağırsak uzundur. Baş tarafına pankreas ve öd salgısı ulaşır. Kısa olan kalın bağırsağın sonunda uzunca iki kör bağırsak bulunur.
Kalın bağırsak
anüse açılır.
Göçmen kuşlar
Kuşlar yumurtalayarak ürediklerinden üreme organları da değişiklik göstermekte ve sürüngenlerin üreme organlarına benzemektedir. Erkeklerde böbreklerin ön yan tarafına ikişer tane yumurta biçiminde bulunur. Çiftleşme zamanı bu testisler şişer, genellikle soldaki daha büyük olur. Az gelişmiş olan ve böbreğin bir kısmından oluşan yan testisler sidik kanalının dış yanından aşağıya doğru iner ve uçları sperın baloncukları ile şişen sperma kanallarıyla birlikte anüsün iç tarafındaki iki çıkıntıya ulaşır. Kuşların çoğunda çiftleşme organı yoktur. Yalnız ördekgiller familyasında anüsün karına bakan iç duvarından çıkan iki kabarcık ile payandalanmış ucu dışarı çıkabilen bir penis bulunur. Penis üzerindeki oluk, sperma kanatlarının ucu olan kabarcıklardan çıkan spermayı dişiye iletmeye yarar.
Leylek
ve balıkçıllarda ise penis körelmiş, anüsün iç duvarında bir siğil şeklini almıştır.
Dişilerde üreme organı yumurtalık ve yumurta kanalından ibarettir. Sağ yumurtalık ve yumurta kanalı körelmiş veya tamamen ortadan kalkmıştır. Çiftleşme ve yumurtlama zamanı sol tarafta bulunan üzüm salkımı şeklindeki yumurtalık ve dolambaçlı döl kanalı olağan üstü büyür. Döl kanalı üzerinde bulunan uzunluğuna katlanmış derideki sümüğümsü bezler yumurta akı maddesini ve arka taraftaki bezlerde iplikli yumurta derisini oluştururlar. Döl yolunun sonunda kısa ve geniş kısım döl yatağı adını alır. Burada çeşitli renklerde ve poröz olan yumurta kabuğu oluşur. Kısa ve dar olan uç kısmı sidik borusunda olduğu gibi dış yandan kloaka açılır. Her dişinin eşey organında erkek eşey organını karşılayan ve aynı bölgede anüsün iç duvarında yer alan bir klitoris (bızır) bulunur.
Duyu Organları
Kuşlarda duyu organları arasında görme organı göz en çok gelişme gösteren organdır. Kuşların büyük bir bölümünde gözler kafanın iki yanında yer alır. Sadece
gece yırtıcılarında
gözler kafanın ön tarafındadır. Kuşlarda gözlerin çok az hareketli olmasına karşın baş ve boyun büyük hareket kabiliyetine sahiptir. Kuşlarda göz kapakları çok hareketlidir. Göz kapaklarından ayrı olarak gözü örtebilen hareketli ve saydam bir zar (nictitans) bulunur. Bütün kuşlarda daralıp genişleyebilen göz bebekleri yuvarlaktır. Retina tabakası ön kısma nazaran daha geniştir. Gözü çevreleyen katı tabakanın içinde ve cornea kenarlarının arkasında kemik tabakacıklarından oluşan bir halka vardır. Cornea tabakası bütün kuşlarda kuvvetli bir şekilde kubbeleşmiştir. Retina tabakasının büyüklük ve gelişmişliğine paralel olarak keskin ve net görebilme çok gelişmiştir. Durdukları yerde bir dairenin 300°’lik sahasını görebilirler.
İşitme organı olan kulak, gözlerin hemen arkasında, başın iki yanında yer alır. Kuşlarda da kulak, iç, orta ve dış kulak olmak üzere üç kısımdan ibarettir. Fakat dış kulak pek dikkati çekmez. Genellikle dıştan bir tutam kalem tüyü ile çevrili ve örtülüdür. Bazı kuşlarda kulağı çevreleyip örten kalem tüylerinin rengi değişiktir.
Koku alma organı burun, üst gaganın dip kısmında yer alır. Çoğunlukla tam olmayan bir ara perde ile ayrılmış burun boşluğunda koku alma görevini taşıyan
midye
şeklinde bir çift oluşum vardır. Her iki burun deliği üst gaga dibine yakın bir yerde bulunur. Bazı kuşlarda burun delikleri sert kıllarla örtülüdür (
Kuzgun). Bazılarında ise (fırtına kuşlarında
) boru şeklinde uzamış ve birbirleriyle birleşmiştir.
Tat alma organı, dil ve gaganın iç kısmıdır. Yumuşak olan dil dibi ile damakta yer alan tomurcuklar vasıtasıyla tad alma olayı gerçekleşir.
Gaga ve dil, dokunun organı vazifesini de görmektedir.
Çulluklar
, ördekler ve genellikle diğer su kuşlarında yumuşak gaga derisi üzerinde yer alan cisimcikler gaganın dokunma organı olarak iş görmesini sağlar. Ayrıca böcekler beslen diğer bazı kuşlarda (
ağaçkağanlar
) oldukça uzun olan dilleri de dokunma organı vazifesini görür.
Tüy Yapısı
Kuş tüyleri karmaşık bir yapıdadır. Keratinleşmiş deri hücrelerinden oluşur. Kanat ve kuyrukta yer alan büyük tüyler (telekler) uçmaya yarar. Vücudu, bir kiremit örtüsü gibi kaplayan dış tüyler ıslanmaktan korur, alttaki ince ve yumuşak tüyler ise vücut ısısının kaybını önler.
Bir kuş tüyü, tüy ekseni ve tüy bayrağından oluşur. Tüy ekseni içi boş ve yuvarlak oyan tüy kökü ile içi ilik dolu dört köşeli tüy gövdesinden ibarettir. Tüy bayrağı ise gövdeden çıkan dallardan, bu dallardan çıkan yan dallardan ve bunların üzerindeki ucu çengel gibi küçük dalcıklardan oluşur. Bu çengelli dalcıklar, üzerinde çengelli dalcık bulunmayan yan dalları kavrayarak tüylerin dik durmasını sağlar
Tüyler eksen ve bayrak kısımlarına göre üç gruba ayrılır:
Telekler
Büyük ve uzun tüylerdir. Yan dalcıkları çengellidir ve bu tüyler dik dururlar. Telekler kuş vücudunun belli bölgelerinden çıkarlar. Bu bölgelerin dışında kalan kısımlar ya tamamen çıplak veya hav tüyleri ile örtülüdür. Telekler de; uçma telekleri, kuyruk telekleri ve örtü telekleri olmak üzere üç çeşittir. Telekler çeşitli renklerde olabilirler.
Uçma Telekleri: Kanat şekline dönüşen ön ekstremitenin el ve alt kol kısmında bulunur. Genellikle 10 tane el uçma teleği (esas uçma tüyü) kanat ucundan bilek eklemine kadar sıralanır. Daha küçük olan alt kol uçma telekleri (ikinci derece uçma tüyleri) bilek ekseninden dirseğe kadar sıralanır ve sayıları değişiktir. Tüylerin uzunluklarına ve bayrak şekillerine göre kanatlar sivri veya küt bir görünüm alırlar.
Kuyruk Telekleri: Kuyruktaki büyük tüylerdir. Uçarken dümen görevini yaparlar. Sayıları genellikle 12’dir. Bazı türlerde 10, bazılarında 20’ye kadar, hatta bazılarında daha fazla da olabilir. Kuyruk telekleri son kuyruk omuruna bağlanmıştır. Buradaki kasların hareketiyle yelpaze gibi açılabilir, aşağı ve yukarı hareket edebilir. Çok değişik şekillerde olan kuyruk tüyleri bazı türlerde körelmiştir. (Yumurta piçi) Kuyruk teleklerinin uzunluk ve yapılarına göre basamaklı, kama şekilli yuvarlak, dört köşe, girintili ve çatallı kuyruk şekillerine rastlanır.
Örtü Telekleri: Uçma tüylerinin ve kuyruğun dibinde kiremit gibi dizilmiş kısa tüylerdir. Kanatların üst ve alt taraflarında birkaç sıra örtü tüyü bulunur. Üsttekilere kanat üstü örtü tüyler, alttakilere kanat altı örtü tüyleri denir. Uçma teleklerine en yakın olan örtü tüyleri en büyükleridir, bunlar da el ve kol örtü tüyleri adını alırlar. Vücudun diğer bölümleri de çeşitli büyüklükteki örtü tüyleri ile kaplıdır. Kuyruk Şekilleri: 1.düz 2.Yuvarlak 3.Kama kuyruk 4.basamaklı 5.Girintili 6.Çatal
Hav Tüyleri
Yan dalları üzerinde kanca gibi çıkıntıları bulunmadığı için bu tüyler dik durmazlar, yumuşak ve gevşek bir haldedirler. Bu tüylerin gövde kısmı da genellikle ince ve zayıftır. Bazen tüy gövdesi körelmiş olup tüy dallarının hepsi tüy kökünden birbirine çok yakın olarak çıkarlar. Hav tüyleri teleklerinin altında yer alır ve kuşun vücut ısısını korumaya yararlar. Renkleri genellikle beyaz veya gridir.
Kıl Tüyleri
Eksenleri uzun ve incedir. Bayrak kısımları körelmiştir. Telek tüyleri arasında dağınık olarak bulunur. Gaga dibinde yer alanlar bazen kalın ve sert sakal veya bıyık kılları haline dönüşürler.
Tüy Değişimi
Memelilerde ve kuşlarda deriden oluşan kıllar, tüyler, tırnaklar, dış etkilerle devamlı yıprandıklarından zamanla bunların yerine yenileri oluşur. Bu yenileme işi bazen yavaş yavaş (memelilerde deri, tırnak; kuşlarda pençe ve gaga) bazen de belli zamanlarda ve oldukça hızlı bir şekilde oluşur (Kıl ve tüy değiştirme). Ekseri kuşlar bütün tüylerini senede bir defa, bazıları iki defa değiştirirler. Bazı kuşlar küçük örtü tüylerini senede iki defa, kanat ve kuyruk teleklerini ise bir defa değiştirirler. Tüy değiştirme yavaş olduğundan, genellikle 1-3 ay sürdüğünden kuşlar tamamen çıplak kalmaz ve uçma yeteneklerini kaybetmezler. (Yırtıcı kuşlar,
güvercinler
, tavukgiller,
martılar
, ötücüler). Fakat kaz, ördek,
kuğu
,
turna
ve bazı bataklık kuşları uçma teleklerini birden döktüklerinden birkaç hafta uçamazlar. Bu durumlar dışında değişik şekillerde tüy değiştiren türler de vardır. Bazılarında erkek ve dişi değişik zamanlarda tüy değiştirir.
Tüy değişimi derideki tüy yuvasında yeni tüyün büyümesi ve üstteki yıpranmış tüyün atılmasıyla oluşur. Bu tüy yenilemede renk değişikliklerine de rastlanır. Yılda iki kez tüy değiştiren kuşlarda genellikle yaz ve kış renklerinde farklılıklar görülür.
Kuşlarda arka ekskremiteler yürüme bacaklarıdır. Bacağın üst kısmında yer alan uyluk kemiği ve diz eklemi bacak kasları ve karın tüyleri tarafından örtüldüğünden dışarıdan görülmez.
Ayak Yapıları
Alt bacakta kaval kemiği kamış kemiği ile birleşerek but kemiğini oluşturmuştur. But kemiğinden sonra bilek ve tarak kemiklerinin birleşmesinden oluşan oldukça uzun ayak kemiği gelir. Bu kemiğin alt ucundaki çıkıntılara ikinci, üçüncü ve dördüncü parmaklar bağlanır. Birinci (arka) parmağı olan kuşlarda bu parmak ayak kemiğinin iç kenarındaki çıkıntıya bağlanır. Beşinci parmak yoktur. Parmak sayısı genellikle 3-4’tür. Birinci parmak 2, ikinci parmak 3, üçüncü parmak 4 ve dödüncü parmak 5 parçalıdır. Parmaklar bazı türlerde öne ve arkaya dönebilir. Ayaklar keratin pullarla kaplıdır. Bu pullar da çok değişik şekillerde olur. Bazı türlerde ayaklar ve bazen parmaklar da tüylerle kaplıdır.
Kuşlarda ayaklar, yaşam ve hareket tarzlarına göre çok değişik yapılar gösterir.
Yürüme Bacakları
Bu ayak tipinde but, ayak eklemine kadar tüylüdür. Bunların da değişik tipleri şunlardır: ; Koşucu Ayaklar: Bu tipte birinci (arka) parmak bulunmaz. ; Adımlayıcı Ayaklar: Parmakların, üçü öne biri arkaya dönüktür. Orta ve dış parmaklar ortaya kadar birbirine birleşmiştir. ; Sıçrayıcı Ayaklar: Üç parmak öne biri arkaya dönüktür. Orta ve dış parmaklar yalnız diplerinde birleşmiştir. ; Eşinici Ayaklar: Parmaklardan üçü öne biri arkaya dönüktür. Öteki parmaklardan uzun olan orta parmak eşinmeye uygundur. ; Yakalayıcı Ayaklar: Tırnakları sivri ve kıvrık olup birinci ve ikinci parmak ve tırnakları diğerlerinden uzundur. ; Tırmanıcı Ayaklar: Parmakların ikisi öne, ikisi arkaya dönüktür. ; Tutunucu Ayaklar: Dört parmak da öne dönüktür. ; Döner Parmaklı Ayaklar: Öne dönük üç parmaktan dıştaki istenilince arkaya döndürülebilir. ; Yarık Ayaklar: Öne dönük üç parmak diplerine kadar serbesttir.
Batalık ve Su İçinde Yürümeye Yarayan Bacaklar
Bu tipte but kemiği tamamen veya kısmen tüysüzdür. Üç değişik ayak tipi vardır: ; Tek Bağlı Ayaklar: Orta ve dış parmaklar bir deriyle birbirine bağlıdır. ; Çift Bağlı Ayaklar: Öndeki parmaklar dip kısımlarında kısa bir deriyle birleşmiştir. ; Boğumlu Ayaklar: Parmakların etrafındaki deri boğumludur.
Gaga yapıları
Keratinden oluşan gaga üst ve alt gaga olmak üzere iki kısımdır. Üst gaga, üst çene ve burun kemiklerinin, alt gaga ise alt çene kemiklerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Üst gaga burundan itibaren devam eden sırt kısmı, genellikle az veya çok eğik olan gaga ucu ve keskin gaga kenarlarından oluşur. Gaga kenarlarında çoğunlukla diş şeklinde çıkıntılar veya testere gibi tırtıklar bulunur. Alt gaga ise her iki alt çene kemiği uçlarının birleştiği gaga ucu ile çene kemikleri arasını örten, bazı türlerde yumuşak bir deriden oluşan gaga altından oluşur. Birçok kuşta üst gaga dibinde yumuşak ve genellikle sarı renkte bir deri vardır. Bir kısım bataklık ve su kuşlarında bu deri bütün gagayı örter ve zengin sinir uçları ile dokunma organı görevini görür.
Kuşların beslenme tarzına bağlı olarak çok değişik şekillerde gagalara rastlanır. Yırtıcı kuşların gagaları kanca gibi kıvrık, sivri, keskin ve çok güçlüdür. Deri, et ve hatta kemikleri parçalarlar. Tohum yiyen kuşlarda gagalar kalın ve koniktir. Bataklık ve sulak alanlarda yaşayan kuşların gagaları genellikle uzundur. Böcek yiyen kuşların gagaları ince ve sivridir. Pelikan gagası ise alt çenedeki esnek derisiyle büyük bir kepçe gibidir. Gaga şekilleri de kuşların tanınmasında ipuçları verir.
Kuşlarda Beslenme
İç organlar bölümünde kuşların sindirim sistemi hakkında özet bilgiler verilmiştir. Kuşlarda gaga; besinleri tutmaya, koparmaya ve parçalamaya yarar. Ağız kısmında, aldığı besinleri öğütmeye, ufalamaya yarayan diş gibi bir organ yoktur. Taneyle beslenenler taneleri olduğu gibi veya gagalarıyla kırarak, etle beslenenler ise avlarını parçalayarak yutarlar. Kuşların çoğu besinlerini büyük parçalar halinde yutar. Yutulan besinler kursağı olan kuşlarda bir süre kursakta kalıp yumuşatılır. Besinler midede parçalanır. Ön midede sindirim fermentlerini alarak taşlığa (kaslı mideye) geçen besinler burda küçük parçalar haline gelir ve bağırsaklara geçer. Sindirim bağırsakta tamamlanır. Selüloz ise körbağırsakta sindirilir. Çok hareketli olan ve çok enerji harcayan kuşlar çok gıda almak zorundadırlar. Yalnız ot ve yaprak gibi besinlerle beslenen kuş türü çok azdır. Bitkisel besinlerle beslenen kuşlar genellikle filiz, körpe yaprak meyve tohumları yerler. Bitkisel besinlerin sindirimi hayvansal besinlerden daha zor olduğundan ve gelişme sürecinde protein ihtiyacı yüksek olduğundan bitki ve tane yiyen kuşların çoğu yavrularını böcek ve kurtlarla beslerler. Belli bir süre hayvansal proteinle beslenen yavrular gelişince yine bitki ve tanelerle beslenmeye başlarlar. Kuşların büyük bir bölümü hayvansal gıdalarla beslenirler. Böcekler, kurtlar, larvalar, yumuşakçalar, krustaseler, sürüngenler, balıklar, küçük memeliler, orta boy memeliler ve yavruları ile çeşitli kuşlar değişik kuş türlerinin besinlerini oluştururlar. Hayvansal besinlerle beslenen kuşlar sindiremedikleri tüy ve kemikleri (baykuşta olduğu gibi) bir yumak halinde ağız yoluyla dışarı atarlar. Böcek yiyen kuşların çoğu da sindiremedikleri sert kitin parçalarını aynı şekilde kusarlar. Gündüz yırtıcıları tüy, kemik, kıl gibi parçaları yemezler. Akbabalar, özellikle kuzukuşu (Gypaetus barbatus) kalın sığır kemiklerini bile midede oluşan asit (Hcl) ile eritirler. Balıkla beslenen kuş türlerinden yalı çapkınları pul ve kılçıkları ağız yolu ile dışarı atmalarına karşın, martı, pelikan ve balıkçıllar bu kısımları da sindirirler. Meyvelerle beslenen kuşların birçoğu meyvelerin etli kısımlarını yer ve sindirirler, çekirdekleri ise bağırsak veya ağız yolu ile dışarı atarlar. Böylece bitkilerin yayılmasını da sağlamış olurlar.
Kuşların dışkıları da beslenmelerine göre farklıdır. Tane ve tohumlarla beslenen kuşların dışkıları kuru ve katıdır. Hayvansal besinlerle beslenenlerin ise cıvık ve genellikle yapışkandır. Meyvelerle ve bitkilerle beslenen kuşların dışkıları genellikle renkli (Yeşil, mor) ve içlerinde çeşitli tohumlar vardır.
Kuşların birçoğu yavrularını uzun bir süre yuvada besler. Bir kısmı kursaklarında veya ön midede yumuşayan, yarı sindirilmiş besinleri kusarak veya yavruların gagalarını ağız ve kursaklarına kadar sokmalarını sağlayarak beslerler. Güvercin yavruları ise ana babalarının kursaklarında oluşan sütümsü bir maddeyi gagalarını ana babalarının boğazına sokarak alıp beslenirler.
Üreme ve Yumurtaları
Yumurtanın yapısı: 1.Kalker yumurta kabuğu 2.İç yumurta zarı 3.Yumurta akı 4.Yumurta akındaki yüzen bağlar 5.Yumurta sarısı 6.Besi maddesi (embrio plakası) 7.Yumurta sarısının zarı 8.iç yumurta zarı 9.Hava odası
Kuşlarda üreme yumurtlama yoluyla olur. Bütün kuşlar hazırladıkları bir yuvaya veya uygun bir yere yumurtlar, bir süre kuluçkada yatar ve yavruların yumurtadan çıkmasını sağlar. Bazı türlerde yumurtadan çıkan yavrular yuvayı hemen terk eder, ana-babalarıyla birlikte besinlerini ararlar. Bir kısım kuşlarda ise yavrular belli bir süre yuvada kalır, ana-baba veya herhangi bir tarafından beslenir, uçacak hale gelince yuvayı terk eder. Guguk kuşu yuva yapmaz, yumurtalarını başka kuşların yuvasına bırakır, yumurtadan çıkan yavrular da yuva sahibi kuş tarafından beslenip büyütülür. Kuşlar genellikle ilkbaharda çiftleşerek yuvalanır ve yumurtlarlar. Bu bazı kuşlarda senede bir kez, bazılarında iki kez, bazılarında ise 3-4 kez kuluçka olayı görülür. En çok yumurtlayan kuşlar tavukgillerdir. Bıldırcın 10-16, keklik ve sülün ise 15-20 yumurta yapar.
Kuşların yumurtaları şekil, büyüklük ve renk bakımından çok çeşitlidir. Genel olarak yumurta büyüklüğü kuşla ve çıkacak yavru büyüklüğü ile orantılıdır. Kuş büyüklüğüne göre en büyük yumurtayı
kivi
, en küçüğü de guguk kuşu yapar. Yumurtaların renkleri yuva yerlerine göre değişir. Oyuklarda, karanlık, kapalı yuvalarda kuluçkaya yatanların yumurtaları genellikle beyaz, açıktaki yuvalarda kuluçkaya yatan kuşların yumurtaları ise ortama uyacak şekilde renkli, lekeli ve benekli olur.
Kuşlar ve Doğal Pusula
Elde edilen bulgulara göre, kuşlar ‘sağ' gözleriyle Dünya'nın manyetik alanını görebiliyor. Alman bilim insanları, kuşların sahip olduğu bu özellikle sağ ile sol gözün arasında büyük bir farklılık olduğunu ortaya koydu. Bilim insanları, kuşların sol gözleri buzlu cam ile kapatılınca uçma kabiliyetlerinin bozulduğunu, ancak sağ gözleri kapatılınca hiç bir değişiklik yaşanmadığını belirtti.
Kuşların manyetik alanları algılayabildikleri ve bu yeteneklerini göç zamanlarında yön bulmakta kullandıkları keşfedilmişti. Alman bilim insanları ise, kuşların sağ gözlerinin gerçekten manyetik alanları görebildiğini ve bu bilgiyi beyinlerinin sol tarafına aktardıklarını ortaya çıkardı.
Kuşların sağ gözleriyle elde ettiği görüntü, normal görüşlerinin üzerinde parlak veya karanlık gölgeler oluşturuyor. Gölgeler kuş kafasını değiştirdikçe değişiyor ve gölgelerin oluşturduğu desenler kuş için doğal bir pusula görevi görüyor.
Manyetik Görüş Farkı
Bilim insanları, kuşların retinalarında mavi ışığa maruz kaldığında aktif hale gelen moleküller olduğuna inanıyor. Manyetik alanlar, bu moleküllerin tekrar hareketsiz hale geleceği süreyi etkiliyor. Manyetik alanların aydınlıktan karanlığa geçişinin daha aşamalı gerçekleşmesi ise normal görüşe kıyasla farklı bir etki yapıyor.
Frankfurt'taki Goethe Üniversitesi'nde akademisyen olan Katrin Stapput'un başkanlığını yaptığı araştırma ekibi teorilerini desteklemek için bir dizi testler düzenledi. Birkaç kuş alınarak bazılarının sol gözleri, diğerlerinin de sağ gözleri buzlu gözlük ile kapatıldı.
Göç zamanı gelince, kuşlar baca şeklinde bir kafeste salıverildi. Sol gözleri kapalı olan kuşlar beklendiği gibi kuzeye uçarken, sağ gözleri kapalı olanlar yönlerini karıştırdı ve farklı yönlere dağıldı.
Kuşlar
Gagalarında diş bulunmaz. Günümüzde karada ve suda yaşayan 10.000 kadar türü mevcuttur. Çoğu uçucudur. Kivi ve deve kuşu gibi uçamayan nadir çeşitleri de vardır. Hepsi sıcakkanlı ve yürekleri dört gözlüdür. Büyük ve küçük dolaşım birbirinden tamamen ayrılmıştır. Genellikle vücut ısıları 41-42°C’dir. Derileri tüy ve teleklerle kaplıdır. Tüyler vücut ısısını muhafaza eder. Derilerinde salgı bezleri yoktur. Yalnız kuyruk diplerinde yağ salgılayan bir çift bez vardır. Su kenarlarında yaşayanlarda bu fazla gelişmiştir. Bacakları keratin pullarla örtülüdür. Ayakları dört parmaklı olup, üçü önde biri arkadadır.
Ağaçkakan
gibi tırmanıcı kuşların parmaklarının ikisi önde, ikisi arkadadır.
Baykuş
, gök kuzgunu ve guguk kuşlarında dördüncü parmak hem öne hem de arkaya döndürülebilir. Bazılarının parmakları arasında yüzme derisi bulunur.
Tüyleri son derece hafif ve kuvvetlidir. Ana tüy
gövdesinden çıkan ince tüycükler birbirine minicik çengellerle kenetlenmiştir. Hatta bu tüycüklerin insanı şaşırtan kendi kendini tamir gücü de vardır. Parçalanmış tüy dikenleri bir araya getirildikten sonra uzunlamasına birkaç kere okşanınca mikroskobik denilebilecek kadar küçük kancaların tekrar birbirine geçip eskisi gibi kenetlendiği görülür. Kuşlar tüylerini gagalarıyla tarayarak düzeltir. Ter bezleri bulunmadığından tüyler her zaman kurudur.
Uçma olayında büyük enerjiye ihtiyaç duyulduğundan kuşlarda gelişmiş bir sindirim sistemi vardır. Mide ve barsak kuruluşu, diğer hayvanlarınkinden farklıdır. Mesela bunlarda “kursak” denilen bir torba da bulunur. Burası alınan gıdayı depolamaya ve devamlı mideye aktarmaya yarar. Besinler mideye gelmeden önce kursakta iyice yumuşatılır. Mideleri de iki gözlüdür. Birincisinde mide özsuları salgılandığından, “bezli mide” adını alır. İkincisine “taşlık” adı verilir. Kuş enerji depo edebilmesi için yediğini hemen hazmeder. Mesane bulunmadığından posalar derhal dışarı atılır, vücut hafifler.
Mide ve barsakların posayı aşağıya iten hareketleri müthiştir. Yuvasını henüz terketmemiş bir ardıç kuşu uçmanın tekniğini şuurlu olarak bilmez. Bunun için gerekli yakıt hesabını yapamaz. Ama içgüdü olarak önüne çıkan koskoca bir solucanı hemen kursağına indirir. Karga yavrusu, sanki uçmak için fazla gıda gerektiğini biliyormuş gibi, her gün kendi ağırlığının birkaç katı öteberi yutar.
Bu canlı tayyarelerin motoru kalpleridir. Pompalama faaliyetlerini hızlı bir şekilde yürütebilmesi için dakikada 500-1000 kadar kalp atışı mevcuttur. Başlıca uçuş takımları da göğüs kaslarıdır. Bu kasların en büyükleri, kanatları aşağı çeker. Havaya karşı çekilen bu kanatlar sayesinde kuş da yukarı ve ileri doğru itilir. Kanat kasları, “karina” denen güçlü göğüs kemiğine tutunmuştur.
Solunum sistemi de hayret vericidir. Çok yükseklerde uçarken hava molekülleri seyrek olduğu için kemiklerinin içindeki hava keseciklerinden istifade eder. Kuşlarda akciğerler son derece gelişmiş olmasına rağmen küçüktür. Bununla beraber iletim kabiliyetleri yüksektir. Ciğerler göğüs boşluğunda serbest olmayıp sırt duvarına yapışıktır. Akciğerlere bağlı dokuz adet hava kesesi mevcuttur. Hava deposu görevi yapan bu keseler uçma esnasında kuşun ağırlığını azaltır ve akciğerlere hava akımını arttırır. Uzun kemiklerin boşluklarına kollar vererek kemikleri hava ile doldururlar. Deri altlarında hava hücreleri halini alırlar. İyi uçan ve yüzen iri kuşlarda deri altının her tarafına yayılmışlardır. Pelikanların derilerine dokununca bu hava hücrelerinden dolayı çatırtılı bir ses çıkar. Deniz kırlangıcı (Sterna) ve martı (Larus) gibi iyi uçan küçük kuşlarda, içi hava dolu kemikler azalmış, yerine ilik dolmuştur. Devekuşu ve diğer uçma kabiliyetini kaybetmiş kuşlarda da kemiklerin içi ilik ile doludur.
Solunum ağızla başlar, sonra gırtlak ve soluk borusu gelir. Soluk borusunun sonunda, daha çok ötücülerde gelişen ses gırtlağı (sirenks) bulunur. Soluk borusu (trekea) iki bronşa, bronşlar da akciğerlerin içinde kılcal hava kanalcıklarına ayrılırlar. Bu hava borucukları, memeli hayvanlarda ve insanlarda olduğu gibi hava petekleri ile (alveoller) sonlanmaz. Kanalcıklar birbiri ile ağızlaşarak birleşir ve ciğerlerde hava borucukları ağı meydana getirirler. Hava, bu borucuklar içinde dolaşır. Kanalcıkların bir kısmı ise akciğerlerden çıkarak hava keselerinde biterler. Kuşların solunum sistemlerinde işe yaramayan faydasız bir boşluğa rastlanmaz.
Kuşlarda diafram yoktur.
Akciğerleribizim gibi şişip gevşemez. Uçuş esnasında kanat çırpma sonucu, göğüs kemiğinin açılıp kapanmasıyla hava keselerine yapılan basınçla akciğerler körüklenir ve hava akciğerlere rahatlıkla girip çıkar. Akciğerlerin bu özelliği solunumun çabuk olmasına ve dolayısıyla besinlerin oksijen tarafından çabuk yakılarak kuşlar için gerekli yüksek enerjinin elde edilmesini sağlar.
Kuşlar rahat uçabilmek, düşmanlarından korunabilmek ve avlarına yaklaşabilmek için keskin bir görüşe sahiptir. Durdukları yerden 300 dereceyi görürler. Çulluğun görüş alanı 360 derecedir. Yani çulluk, arkasını da görür. İnsan ancak 160 dereceyi görür. Kuşlarda üç göz kapağı bulunur. Alt göz kapağına bağlı olan üçüncü kapak içten dışa doğru sürgü gibi açılır. Avcı kuşlar çok yükseklerden avlarını görürler. Şahin, insan gözünden sekiz kat daha iyi görür. Kartal, altı defa büyüten dürbünle bakan bir insanın gördüklerini rahatça görür. Çit kuşu, ancak mikroskopla görülebilecek kadar küçük böcek yumurtalarını net bir şekilde fark eder. Gözünü teleskop gibi de ayarlayarak uzaktaki cisimleri de rahatça görür. Kuşlar yumurta ile ürerler. Ördek ve devekuşu hariç, hiçbirinde çiftleşme organı yoktur. Eşler dışkılık açıklıkları ile birbirini döllerler. Erkeklerde bir çift erbezi, dişilerde ise bir tek yumurtalık vardır. Tavukgiller hariç, diğer kuşlar tek eş tutarlar. Çiftleşme dönemlerinde, genellikle erkek kuşlarda düğün elbisesi denen bir tüy değişimi ve renklenme görülür. Bunun yanında öterek, dişilere kur yapma ve dans gösterileri de görülebilir.
Kuşların bazıları otçul, bazıları etçil, fakat ekserisi hem otçul hem etçildir. Otçul olanlar tohum meyve ve bitki parçaları ile beslenir. Etçil kara kuşlarının besinlerini genellikle böcekler ve kemirgenler teşkil eder. Etçil su kuşlarının besinleri de kurbağa, yılan ve balıklardır. Hem etçil hem de otçul olanlar balözü, böcek ve tohum yerler.
Yumurtaların şekli, rengi, benekleri ve sayısı türlere göre değişir. Turna bir yumurta, keklik 15-20 adet yumurtlar. Kuşlar yavrularını böcek ve böcek larvaları ile beslerler.
Kuşlar, zararlı böceklerin baş düşmanıdır. Yeryüzünde 8.000’i aşkın kuş türü bulunmaktadır. Bunlardan 850 kadarı kuzey Amerikada yaşar. Belli bir bölgede yaklaşık 200 çeşidi bulunabilir. Öte yandan New York şehrini çevreleyen 90 km’lik alan içinde çoğu insanlara zararlı yaklaşık 15.000 tür böcek vardır. Bu kadar çok haşaratın kısmen de olsa kuşlar tarafından kontrol altında tutulduğu gerçeği, kuşların insana yardımcı olduklarını gösterir. Tabiatta daima bir denge temayülü vardır. Ne yazık ki, zaman zaman insanlar bu dengeyi bozarlar.
Kuşların beslenme konusu incelendiğinde şu hakikat ortaya çıkar: Pekçok kuşun yiyeceklerinin önemli bölümünü tarıma zararlı yabani bitkilerin tohumları teşkil eder. Yabani otlarla mücadele çiftçilere büyük mali külfetler yüklemektedir. Kuşlar hiçbir masraf olmadan zararlı tohumları yiyerek onların artmasının önüne geçerler. Serçeler, bıldırcınlar ve ispinozlar her yıl binlerce ton yabani bitki tohumu yiyerek çiftçilere yardım ederler. Kuş bilimcileri küçücük bir ağaç serçesinin günde hemen hemen 28 gr kadar yabani ot tohumu yediğini tahmin ederler. Sadece bu kuşun bile çitfçilere nasıl faydalı olduğunu bu tesbit açıkça göstermektedir. Kuşlar olmasaydı zararlı bitki ve böceklerin kontrolünde güçlük daha fazla olurdu.
Doğan, baykuş ve bunlara benzer bazı kuşlar eskiden beri zararlı kabul edilirdi. Fakat son yapılan incelemeler bu düşüncenin yanlış olduğunu ortaya çıkarmıştır. Onların yiyecekleri olan fare, sincap, tavşan gibi hayvanlar, bu kuşların kümes hayvanlarına verdikleri zarardan daha fazla zarara sebeb olurlar.
Kuşların Göçü: Küçücük kolibri kuşundan koskoca kartallara kadar binlerce kuş türü her sene vakti geldiği zaman üreme ve kışlama bölgeleri arasında uzun yolculuklar yaparlar. Yılda iki defa Kuzey ve Güney yarıküreleri arasında göç ederler. Kış aylarında havaların soğumasıyla besin bulmak zorlaşır ve rekabet artar. Bu sebeple Kuzey yarımkürede üreyen göçmen kuşlar, her sonbaharda Güney yarımküreye doğru göç hareketine girişir. Güney daha sıcak ve besin bakımından daha zengin olduğundan iyi bir kışlama alanı teşkil eder. İlkbaharın başlamasıyla da güneyden kuzeye dönüş göçüne başlarlar. İlkbaharda kuzey bölgeleri kuş akınlarına uğrar.
İlkbaharda kuzeye gelen kuşlar, ilkbahar, yaz ve sonbahar mevsimleri olmak üzere yılın dörtte üçünü bu geniş alanlarda geçirirler. Yalnız kış mevsiminde tropik bölgelerde barınırlar.
Barn kırlangıçları, her ilkbaharda Brezilya ve Arjantin’den yola çıkarak 7000 millik tehlikeli bir yolu aştıktan sonra Labrador ve Alaskaya gelerek yumurtlarlar. Baltimor sarıasması, her mayıs ayında Güney Amerika’dan kalkarak 2000 millik bir yolculuktan sonra New York’un Scardale bölümüne gelir.
Kartal
Kuzey Amerika ormanlarında yumurtlayan siyah çalı bülbülleri, her sonbahar gökyüzünde büyük sürüler halinde bir araya gelerek kışlamak için Atlantik sahillerine ve Güney Amerika’ya göç ederler. Ağırlıkları 9-10 gram gelen bu küçücük kuşlar hiç mola vermeden asgari 86 saat boyunca uçarak 2400 millik bir mesafe katederler. İlkbaharda göç eden diğer birçok tür gibi geldiği rotayı takip ederek tekrar eski yerlerine geri dönerler. İspinozun dişisi göç ettiği halde erkeği göç etmez. Memleketimizde de leylekler, kırlangıçlar ve daha birçokları sonbahar geldiğinde binlerce kilometreyi aşarak Afrika’ya göç ederler. Bir yıl önce kışladıkları yerlerine giderler. İlkbaharda ise, kuzeye göç ederek kuluçka yuvalarına dönerler. Ülkemiz, Avrupa ve Afrika kıtaları arasında göç eden kuşlar için bir köprü oluşturması ve 400’ü aşkın göçmen türü barındırması bakımından özel bir konuma ve milletlerarası önemi haizdir.
Kuşların ayaklarını halkalama metoduyla, radar veya uçaklarla takip ederek, birçok türün göç yollarının haritaları çıkarıldı. Kuş göçleri herkes tarafından görülmeye değer büyük bir şovdur.
Göçmen kuşların çoğu (özellikle küçük ötücü kuşlar) göç için gerekli enerjiyi uzun yolculuğa çıkmadan önce ne bulurlarsa yiyerek vücutlarında depoladıkları yağdan sağlarlar. Yağ onların adeta yakıt tankıdır. Bazıları göçten hemen önce ağırlıklarını iki katına çıkartırlar. Nijerya’da kışlayan ötleğenlerin ağırlığı, ekim-şubat ayları arasında 10-13 gr gelir. Avrupa’ya dönüşten önce mart-nisan aylarında ve bilhassa mayıs başında 20 gr’a ulaşır.
Yapılan hesaplamalarda, 8 gr yağa sahip olan bir bülbülün, 3000 km uçabilecek kadar yakıta sahip olduğu anlaşılmıştır. Bu yakıtla Büyük Sahrayı kolayca aşabilmektedir. Kırlangıçlar ise önceden yağ depolamazlar. Yol boyunca rastladıkları böcekleri avlayarak gerekli enerji ikmalini yaparlar.
Yırtıcı kuşlar, leylekler turnalar ve pelikanlar gibi iri yapılı kuşlar, bedenlerinin büyüklüğü sebebiyle yağ depolayamazlar. Onlar, göç yolculuklarında, güneşin, toprak ve üstündeki hava katmanlarını ısıtması sonucu yükselen ve “termal” olarak adlandırılan hava kitlelerini kullanırlar. Geniş kanatlarını kullanarak bir termal yardımıyla yükselir ve termalden termale süzülerek yollarına devam ederler. Bu metodla az enerji harcamış olurlar. Denizler üzerinde termallerin oluşmaması, karalar üzerinden dolaşarak daha uzun göç yollarını takip etmelerine sebep olur. Yolculuk ve mola esnasında da avlanmalarına devam ederler.
Göç sırasında bir kısmı gündüz, bir kısmı ise gece uçarlar. Bunun yanısıra yüzerek göç edenler de vardır. Böceklerle beslenen küçük kuşlar ve ördeklerin çoğu gece yol alır. Arı kuşları, kırlangıç ve kırlangıç benzeri kuşlar da gündüzleri uçarlar. Sığırcıklar 4000-5000 bireylik gruplar halinde göç ederler. Kartal ve atmaca gibi yırtıcılar, yalnız ve topluluklar halinde göçe katılırlar.
Gündüzleri birbirini gören hayvanlar, geceleyin de seslerle birbirinden ayrılmazlar. Kırlangıçlar hayatlarını sıcak bölgelerde geçirirler. Kuzey yarımkürede üredikten sonra kışlamak için temmuz-eylül arasında güney yarımküreye göç ederler. Yurdumuzda yaşayan kırlangıçlar nisan ayında iklimimize geri dönerler. Leylekler, ülkemize mart ayından itibaren gelmeye başlarlar. Ağustos sonunda büyük topluluklar halinde, Güney Afrika’ya göç ederler. Deniz kırlangıçları, senede iki defa kuzey kutbunda yumurtladıktan sonra kışı geçirmek için güney kutbuna uçarlar. Uzun kanatlı yelkovan kuşları, güney yarımküreye mahsus göçmen kuşlardır. Üreme bölgeleri olan Avustralya’nın güneyinden göç ederek, Kuzey Pasifiğin kutup bölgesine gelirler. Gidiş-dönüşü 30.000 km’yi bulan bu göçe 10 milyon civarında kuş katılır. En uzun göç yolunu, deniz kıyı kırlangıçı (Sterna paradisaea) kateder. Kuluçka bölgesi olan Kuzey Kanada kıyılarından sonbaharda göçe başlar. Atlantik’i geçerek Batı Afrika kıyıları boyunca uçarak kışı geçireceği bölgelerine inerler.
Kuşların bir kısmı, niçin ölüm pahasına uzun göçlere girişirler? Niçin diğer kuşlar gibi, göçmen kuşlar da yurtlarında kalıcı değildir? Bunları göçe zorlayan nedir? Soğuktan kaçmak ve besin bulmak için mi? Bu, ancak birçok sebebin bir kısmı sayılabilir. Çünkü birçoğu, gerekli besin ve elverişli iklim şartlarından çok daha fazla yolculuk yaparlar. Bazı türler de havaların soğuması ve besin azlığının baş göstermesinden önce güneye inerler.
Her göçmen kuş türü göç vaktinin geldiğini nasıl anlar? Kuşlarda göç isteğini uyandıran ve onları direnmeksizin yola çıkmaya zorlayan “biyolojik saat” nasıl çalışır? Hareket saati ne zaman çalar? Gidecekleri yeri nasıl bilir ve vardıklarında nasıl tanırlar? Yanılmadan yollarını nasıl bulur, hedeflerinin yönüne doğru nasıl uçar veya yüzerler?
Neden bazı grupların sadece belli bireyleri göçe katılır da diğerleri katılmaz? Bütün bu sorulara tatminkar cevap bulmak oldukça güçtür. İlim adamları son yıllarda göçlerle ilgili kıymetli bilgiler elde ettiler. Bununla beraber halen çözüm bekleyen sayısız bilmece mevcuttur. Ancak aşikare olarak görülen şudur ki; göçmen kuşlar yerleşik olanlardan ayrı bir bünyeye sahiptir. Birçok yön bulma kabiliyetleri ile birlikte doğarlar. İlkbahar ve sonbaharda günlerin uzayıp kısalmasıyla gün ışığına bağlı olarak göçmen kuşların hipofiz ve epifiz bezlerinin hormon salgısı değişmeye başlar. Hormon uyarısıyla bünyelerinde, önüne geçilmez bir göç isteği belirir. Yapılan incelemeler neticesinde, gün aydınlığı süresinin değişmesine bağlı olarak kuşların eşeylik organlarının (erbezi ve yumurtalıkların) büyüyüp küçüldüğü tesbit edilmiştir.
Tepeli güvercin
W. Rowan aynı türden iki kuş grubunu sert Kanada kışında ayrı kafeslere yerleştirerek farklı ışık periyotlarına tabi tuttu. Bu deneyle fotoperyodizmin (ışık sürelerinin) kuşlardaki etkisini gözledi. Normal gün ışığına maruz bırakılan birinci grubun vücutlarında görünür bir değişim olmadı. Işık periyodu arttırılan diğer kafes kuşlarının ise eşeylilik organları ve kanatları ilkbahar mevsiminde olduğu gibi büyüdü. Her iki grup da serbest bırakıldığında, ikinci grubun hazırlıksız bir göç girişimine kalkıştığı tesbit edildi.
Kuşların, göçü etkileyen fotoperyodizme paralel olarak vücutlarında yağ birikiminden başka, yön bulma kabiliyetleri, yerin manyetik alanına, havanın barometrik basıncına, polarize ve ultraviole ışınlarına, frekansı çok düşük seslere ve kokuya olan duyarlılıkları da onları son model cihazlarla donatılmış bir pilottan üstün kılar. Vakti geldiğinde bünyelerinde göç saati çalar. Programlanmış en modern kompütürlerden daha karmaşık olan bu varlıklar itirazsız göç emrine boyun eğerler. Eski yerlerine döndüklerinde, çoğu zaman ayrıldıkları ağaca, hatta uçuşa kalktıkları aynı dala konarlar.
Bütün göçmen türler, her yıl aynı zamanda göç etmezler. Bazan hava durumu sebebiyle hareketlerini değiştirebilirler. Fakat San Juan Capistrona kırlangıçları gibi bazıları da her yıl göçmen bir biçimde aynı günler içinde göç yerlerine gidip gelirler. Umumi olarak gece uçarlar. Gündüz yiyecek bulmak için avlanırlar.
Kuzey kutbundan kalkan bir kuşun, elinde bir harita ve pusulası varmış gibi yüzlerce mil ötede hedefine varması ve vakti gelince tekrar aynı noktaya dönüşünü izah etmek oldukça güçtür. Hele, yeni yumurtadan çıkan yavruların, uçmayı öğrendikten hemen sonra, hiç bilmedikleri ana ocağına tek başına dönmeleri son derece şaşırtıcı bir olaydır. Tek bir rota üzerinden uçmaları ve kendilerinden bir önceki neslin yaşadıkları topraklara konmaları fevkalade bir yön bulma tekniğinin varlığını gösterir.
Uzun zaman, göçmen kuşların yollarını, coğrafi işaretlere göre buldukları zan ediliyordu. Gerçekten de gündüz uçan birçokları deniz kıyılarından, vadi yataklarından, dağ silsilelerinden ve kıyılardan giderler. Bunları yol bulma işareti olarak kullanırlar.
Ancak kuşlar yollarını yalnız bu tip coğrafi işaretlerle tayin etselerdi, gece yol alanlar hedeflerine varamazdı. Çok uzak yerlerden salıverilenler de şaşkına dönerdi. Birkaç yıl önce Pasifikten geçen uçaklar için tehlikeli olmaya başlayan albatrosların bir kısmı, yakalanarak Filipinlere nakledildi. 4120 mil mesafeden bir ay içinde geri döndüler. Diğer bir kısmı ise, tam aksi istikamete doğru götürüldü. Bu kuşlar da, bir günde 317 mil mesafe uçarak 10 gün içinde hiç bilmedikleri yollardan geçerek asıl bölgelerine geri geldiler.
Belki de en esrarlı mesele kuşların şaşırmadan, binlerce mil, hiçbir nirengi (işaret) noktası, yön alacak yeri olmadan yönlerini nasıl bulduğudur.
Ak kuyruklu trogon
Bunu nasıl yapıyorlar? Eskiden ornitologlar (kuş uzmanları) kuşların rüzgarlarla, dünyanın manyetik alanıyla veya koriolis tesiriyle (dünyanın ekseni etrafında dönmesinden kuzey yarımkürede hava akımlarının sağa, güneyde sola sapma göstermesi) yönlerini bulduklarını iddia ederlerdi. Yine eskiden genç kuşların yaşlıları takip ettiğini zannederlerdi. Ancak Frank Bellrose’nin yapmış olduğu araştırmaya göre, bu fikirler geçersiz kabul edildi. Mesela, güneye doğru göç etmekte olan mavi kanatlı teal kuşlarından bir grubu yakalanarak işaretlendi. Yetişkinleri hemen salıverildi. Gençler, yaşlılar güneye iyice yaklaştıktan sonra bırakıldı. Güneye ve göç edilecek sahaya daha önce hiç uçmamış genç kuşlar, aynı yollardan geçerek aynı yere vardılar. Gittikleri istikametten o kadar emindiler ki, genç olduklarından yaşlılardan daha hızlı gittiler. Bu kuşlar, yaşlı kuşları değil, bünyelerinde doğuştan mevcut olan yön bulma sistemini takip ettiler.
Başka bir deneyde bir grup dalgıç kuşu İngiltere’deki Stokholm Adasından alınarak Venedik’ten salıverildi. Bu kuşlar karalardan geçmeyi sevmedikleri halde Alp Dağlarını aşarak Fransa üzerinden İngiltere’deki yuvalarına vardılar. Yapılan bu tip araştırmalar göçmen kuşların yollarını tayin ederken biyolojik pusulalarına destek olarak yeryüzü şekillerinden ve güneşten de istifade ettiklerini ortaya koydu.
Son senelerde Almanya’da yapılan araştırmalar, göçmen kuşların daha yumurtadan çıkar çıkmaz, ne zaman, nasıl ve hangi yol üzerinden göç edeceklerini, nerede durup dinleneceklerini ve nereye ineceklerini önceden bildiklerini ortaya çıkardı. Araştırma ekibinden Peter Borthold Almanya’dan Ekvator Afrikası’na göç eden “kara başlı çalı bülbülleri” ile yaptığı araştırmalar sırasında, iki ayrı soya mensup çalı bülbülünden meydana gelen yavruların, göç yollarının ne analarının ne de babalarınınkine benzediğini, ikisinin arasında bir başka göç yolu bulduklarını belirledi.
Mesela, annenin göç yolu İspanya-Cebelitarık üzerinden Fas, babanınki Yugoslavya-Türkiye üzerinden Mısır ise, bunlardan meydana gelen yavruların Tunus üzerinden geçen ortalama yolu tercih ettikleri tesbit edildi. Böylece bu davranışların, kuşların genetik yapısına daha önceden “yazılmış” ve irsi olduğu ortaya kondu.
Bütün bunlara rağmen kuşların çoğu zaman göç yollarını değiştirdikleri ve bunda genetik unsurların yanısıra bazı çevre faktörlerinin de etkili olduğu bilinmektedir. Mesela, kuşların yemesi için pencerelerde kırıntıların bulundurulmasının adet olduğu Büyük Britanya, Almanya’dan sıcak bölgelere göç eden kuşları çekebilmektedir.
Çeşitli deneyler genç kuşların içgüdüsel bir yön duyusuna sahib olduklarını ve buna uyduklarını, yaşlı ve tecrübelilerin ise harikulade bir pusulaya ve yerlerinden uzaklaştırıldıklarında dahi rota değiştirip doğru yolu bulabilme kabiliyetlerine sahib olduğunu göstermektedir.
Sonbaharda güneye göçeden bir kuş yakalanarak bir kafese konursa, ilginç bir olay gözlenir. Kafes ne tarafa çevrilirse çevrilsin, kuş daima göç istikameti olan güneye döner.
Alman kuş bilgini Gustow Kramer yapmış olduğu gözlem ve deneyleriyle kuşların yönlerini güneşe göre kestirdiklerini ilk bulanlardandır. Ekim aylarında yakaladığı Avrupa sığırcıklarını altı şeffaf olan yuvarlak boş kafeslere koydu. Kafesin şeffaf kısmında davranışlarını gözledi. Bunların kafeslerinde rahat durmadıklarını, durunca bile kafesin bir köşesinde güney istikametine devamlı döndüklerini gördü. Güney bu kuşların normal göç istikametiydi. Kafes döndürülünce kuşlar da buna uyarak tekrar dönüyorlardı. İlkbahar aylarında kuşlarda yine göç huzursuzluğu başlıyordu. Bu sefer de tam aksi istikamete, yani kuzeye dönüyorlardı.Güneş ışığından başka bir şey görmeyen sığırcıklar, hep doğru istikamete dönüyorlardı. Kramer kafese gelen güneş ışığının istikametini değiştirmeye karar verdi. Döner aynalar kullanarak ışığın kafese giriş istikametini 90 derece değiştirdi. Kuşlar da buna bağlı olarak yönlerini 90 derece değiştirdiler. Demek ki, güneşe göre, yönlerini ayarlıyorlardı...
Kuşların çoğu gündüz güneşe göre hareket ederler. Ancak birçok kuş da gece göç eder. Yapılan araştırmalar kuşların gündüz güneşe, geceleyin ise ay ve yıldızlara göre uçuş istikametlerini bulabildiklerini ispat etti.
Ardıç kuşları gökyüzünü göremeyecekleri yuvarlak bir kafese konulduklarında göç huzursuzluğuyla mevsimlik göç istikametlerine döndükleri tesbit edildi. İyi ama bunlar güneşi, ayı ve yıldızları göremedikleri halde yönlerini nasıl buluyorlardı?
Araştırmalar birçok hayvanın vücutlarında biyolojik pusulalara sahip olduklarını ortaya çıkarmaktadır.
Amerikalı araştırıcılardan Walcott ve Koetor ilk olarak bazı deneyler yaptılar ve güvercinlere küçük mıknatıslar takınca kuşların yönlerini tamamen şaşırdığını gördüler. Araştırmalar neticesinde göçmen kuşların boyun kısımlarında ferromanyetik taneciklerin bulunduğu ve arzın manyetik alanına göre hassasiyet gösterdikleri keşfedildi. Şimdiye kadar tetkik edilebilen göçmen kuşların kafa yapısında bulunan taneciklerin demir açısından zengin bir mineral olan manyetit (Fe3O4) olduğu anlaşıldı.
Bu tabii pusulalarından göç esnasında azami derecede istifade ederler. Dünyanın manyetik alanının kuvvet çizgilerine göre kendi durumlarını tesbit ederek doğru yönü bulurlar. Kafalarının içindeki bu pusulaları sayesinde kapalı havalarda da yollarını bulurlar. Bulutlu bir günde bile yönlerini şaşırmazlar. Fakat başlarına kuvvetli bir mıknatıs bağlanınca bulutlu günde güvercinler yollarını tamamen kaybederler. Çünkü takılan mıknatısın oluşturduğu sun’i alan, tabii manyetik alanı değiştirir. Onlara evlerini bulduracak hiçbir ipucu bırakmaz.
Güvercinlerin boyun kısmında pusula vazifesi gören manyetit adlı maden zerreciklerinin keşfinden sonra, kuşların yönlerini koku alarak da bulabildikleri ortaya çıkarılmıştır.
Posta güvercinleri doğru rota bulmaya yarayan “bir koku alma organına” sahiptirler; koku alma organlarını yuvalarına dönüşte kullanmakta ve atmosferde her tarafa dağılmış zerreler halindeki maddecikler, güvercinlerin “koku alma koordinat şebekesinin” muhtemelen temelini teşkil etmektedir. Max Planck Enstitüsünün Seewiesen’deki Davranış Psikolojisi bilginleri bunu böyle tahmin etmektedir.
Koku alma duyusu asgari 700 km’ye kadar olan mesafelerde yön bulma için vazgeçilmez bir vasıtadır. Kuşlar herhalde havadaki zerrecikleri algılamakta, bunlar yardımıyla yabancı bölgelerde “mevki tayini” yapmaktadırlar. Bunun için hangi maddelerin sözkonusu olduğu bu ana kadar tesbit edilememiştir.
Daha 30 sene önce, posta güvercinlerinin de diğer göçmen kuşlar gibi güneşi“pusula” olarak kullanabildikleri ispatlanmıştı. Daha sonra yerin manyetik alanının da aynı şekilde kendilerine yön belirleyici olarak hizmet ettiği tesbit edilmişti. Bununla beraber koku alma koordinat şebekesinin varlığı anlaşılmadan önce, posta güvercinlerinin yüzlerce kilometre uzaklıktaki yuvalarını nasıl bulabildikleri ikna edici bir şekilde izah edilememekteydi.
Pusula kullanmak isteyenin haritaya da ihtiyaç duyacağı ilim adamlarının tebliğinde yer almaktadır. Bu “harita”nın güvercinlerin koku alma organı ile bağlantılı olması gerektiğine Pizalı araştırıcılar dikkat çekmişlerdi. Çünkü, koku alma duyuları ortadan kaldırılmış güvercinler yuvalarını artık bulamamaktaydı. Kuşlar çok iyi hava tahmincileridir. Havadaki çok hafif barometrik basınç değişimini fark edebilirler. Fırtına çıkacağını önceden keşfederler. Keskin bir görme gücüne sahiptirler. Deneyler güvercinlerin polorize ve ultraviole ışınları da gördüklerini ortaya çıkardı. Bu ışıklardan denizlerden uçarken faydalanırlar. Ayrıca, frekansı çok düşük uzun dalga alt sesleri de duyarlar. İnsan kulağı saniyede 10-20 titreşimin altındaki sesleri duyamaz. Kuşlar ise çok daha düşük sesleri işitebilirler. Bunun sayesinde göç eden bir kuş kendisinden çok uzakta patlayan bir fırtınayı veya 1000 km uzaktaki gök gürültüsünü işitebilmektedir. Binlerce kilometre ötedeki atmosfer basıncı değişikliklerinin meydana getirdiği çok düşük frekanslı elektromanyetik dalgaları fark edebilmektedir. Kuşlar insanlardan çok daha geniş bir dünyayı görür, duyar ve hissederler.
Milyonlarca göçmen kuşun uzun mesafeler katederek yaptığı yolculuk insanlar için hayati değer taşır. Kuşlar zararlı böceklerin baş düşmanıdır. Karaların çoğunun bulunduğu kuzey bölgelerine göç etmeselerdi ve yılın dörtte üçünü burada geçirmeselerdi, haşereler buralarda muazzam bir bitki katliamı yapardı. Baharda milyonlarca böcek, bitkiler üzerine yumurta bırakır. Bunlardan çıkan tırtıllar, kuşlar tarafından yenilerek kontrol altında tutulur. Çeşitli kurt, böcek ve çekirge yumurtalarını yiyerek mutlak bir kıtlığın önüne geçerler.
Manyetik alanı hissedebilen hayvanların listesi günden güne artmaktadır. Manyetik bakteriler, arılar, güvercinlerden sonra en çok incelenen canlılardır. Manyetit, arıların karınlarının ön kısmında yer alan denge organının yakınında bulunur. Aynı maddenin varlığı yunusların kafasında da keşfedildi. Araştırmalar, köpekbalıklarının da dünyanın manyetik alanındaki değişimleri hissedebildiğini ortaya çıkardı.
Kuşların yapısı
Kuşların genel yapısı yürüme ve uçma hareketlerini rahatça yapmaya uygun bir şekilde oluşmuştur. Yürürken ve dururken gövdenin ağırlık merkezi ayakların üzerine düşer. Bu sırada kanatlar katlanmış durumda gövdenin iki yanına yapışık olarak durur. Kuşların iskeleti incelendiğinde kemiklerin ince, içlerinin boş ve birçok yerinde belirli delikler bulunduğu görülür.
Akciğerlerden
itibaren muhtelif yerlerde bulunan hava keseleri kemiklerle irtibatlıdır. İskeletin hafifliği, akciğer ve kemiklerle bağlantılı hava keseleri kuşların uçmalarını kolaylaştırır.
Kuşlarda kafatası beyin ve soğancığın muhafaza edildiği, kubbemsi ve iyi kaynaşmış kemiklerden, dikine bir kemik plakası ile ayrılmış büyük göz çukurlarından kemik veya kıkırdak plakalarla ayrılmış burun deliklerinden itibaren boynuzumsu bir maddeden ibaret üst gaga ile yine ucu boynuzumsu maddeden yapılı alt gagayı göz çukurları altına bağlayan alt çene kemiklerinden oluşur. Gaga kafatası ve altçene ile bağlantılı halindedir, eklemli ve oynaktır.
Kuşların omurgası, genellikle uzun olan ve 9 ile 23 omurdan oluşan hareketli bir boyun kısmı, 5-10 omurdan oluşan ve sabit olan göğüs kısmı, yine 16-20 omurdan oluşan ve sabit olan sırt kısmı ile 4-6 kısa omurdan oluşan, kütlenmiş ve az oynak olan kuyruk kısmından ibarettir. Göğüste birbirine ve göğüs omurlarına bağlı 5-10 kaburga kemiği vardır. Göğüs kemiği, iri, geniş ve yassıdır. Yalnız göğsü değil karın kısmını da kaplar. Göğüs omurlarından sonra gelen sırt ve bel omurları leğen kemiği ile kaynaşmıştır.
Kuşlarda ön ekstremiteler kanat şeklini almıştır. Kanatlar kuvvetli kaslarla göğüs kemiğine bağlanmıştır. Kanadı omurgaya ve göğüse bağlayan kemiklerden kürek kemikleri sırt tarafına doğru uzamışken kargacık kemikleri göğüs ile kaynaşmış, köprücük kemikleri ise uçta birleşerek lades kemiğini oluşturmuşlardır.
Kanatlar, kısa bir pazu kemiği ve uzun ön kol kemikleri ile körelmiş el kemiklerinden ibarettir. El, birbirine kaynaşmış uzunca bir orta el parçası, başparmak, orta büyük parmak ve buna bitişik küçük parmak olmak üzere 3 parmaktan oluşmuştur. Duruş ve yürüyüş halinde kolun üst kısmı geriye, alt kısmı öne ve el kısmı geriye kıvrık bir şekilde durur.
Ayaklar, sırt omurlarıyla birleşmiş ve bütünleşmiş leğen kemiğine bağlıdır. Kısa ve kuvvetli olan uyluk kemiği öne doğru yatık gövdenin yan etleri içinde gizlenmiştir. Bu nedenle düz eklemi dışarıdan görülmez. Arkaya doğru eğik duran baldır kemiği oldukça uzun ve iridir. Kaval kemikleri kaynaşmıştır. Bilek ve ayak kemikleri kaynaşarak boru şeklinde parmaklara eklenmiştir. Beşinci parmak kaybolmuştur. Parmak sayısı genel olarak 3-4,
deve kuşlarında
2’dir. Arkaya dönük birinci parmak 2, içe bakan ikinci parmak 3, ortadaki üçüncü parmak 4, dıştaki dördüncü parmak ise 5 eklemlidir. En uç eklemde tırnak oluşmuştur. Parmak sayısı ve eklemlerde türlere göre çok değişikliklere rastlanır. (Şekil: 1).
İskelet kaslarla çevrilidir. Kanatlar çok kuvvetli kaslarla göğüs kemiğine bağlıdır. Ayak kasları da oldukça güçlüdür.
İç Organlar
İç Organlar: 1.Hava Delikleri 2.Göğüs hava torbacıkları 3Yemek borusu 4.Kursak (Taşlık) 5.Bezli
Mide
6.Yürek 7.Çiğneme midesi 8.Ciğer 9.Bağırsak 10.Karın hava torbacıkları 11.Akciğer 12.Yumurtalık 13.
Böbrek
14.Yumurta Kanalı 15.Dışkılık (Anüs) 16.Sidik kanalı 17.Kör bağırsak
Beyin kafatası boşluğunu doldurur. Omurilik omurga kanalının son ucuna kadar uzanır. Omurilikten ayrılan sinir sistemi bütün organlara ve kaslara kadar dağılır.
Kuşların
kalpleri
4 gözlüdür. Sağ ve sol kulakçıkla karıncıklardan oluşur. Kalp atışları memelilerden daha hızlıdır.
Solunum organları akciğerler küçüktür. Memelilerde olduğu gibi serbest bir halde göğüs boşluğunda durmazlar. Tersine hücre dokuları ile gövde boşluğunun duvarlarına yapışık ve omurganın yanlarında, kaburganın ara boşluklarına gömülmüş bir halde bulunurlar. Kısa olan bronşları birçok kollara ayrılır. Bu kollardan yer yer birbirleriyle birleşen borular çıkar ve bunlar kılcal kan damarlariyle iç içe örgülenirler. Akciğerin bronşiyal borularından birçok hava kesesi çıkmaktadır. Bunlar belirli bölgelere, boyun, göğüs ve karın kısımlarına uzanır. Hatta leğen kemiği boşluklarına kadar sokulurlar. Bu hava keseleri hava deposu işini görürler.
Gövde, kanat ve ayak hareketlerinde sıkışır ve açılırlar, bu suretle ciğerlerde hava vantilasyonunu sağlarlar. Kuşlarda diyafram olmayışı, göğüs kafesi yapısı ve akciğerlerin yerleşimi dolayısıyla solunum işlemi de memelilerden farklıdır. Uçuşta kanat çırpma sırasında ciğerlere ve hava keselerine yapılan basınçla ciğerlerin körüklenmesi sağlanır ve solunum meydana gelir. Uçmayan evcil kümes hayvanlarının zaman zaman kanat çırpmaları, uçamayan devekuşlarının yürürken ve koşarken küçük kanatlarını sürekli sallamaları solunumu sağlayan ihtiyacından doğar. Solunumda yararlı olan hava keseleri aynı zamanda vücut sıcaklığının korunmasını da sağlarlar.
Kuşlarda böbrekler iri ve uzunca, sırt kemiğinin iç çukuruna gömülmüş bir durumdadır. Böbrekten çıkan idrar kanalları bağırsağın arka tarafına uzanır ve eşey deliğinin üst kısmına açılır. Sidik salgısı kuşlarda sulu değildir. Beyaz, yoğun ve çabuk katılaşan bir maddeden ibarettir.
Kuşlarda sindirim sistemi de değişiklik gösterir. Kuşlarda ağız kısmında diş bulunmaz. Gaga kenarlarındaki testeremsi çıkıntılar ve diğer oluşumlar beslenmeleri ile ilgilidir. Gagalar da beslenme şekline göre değişiklik gösterir. Ağız içinde boynuzumsu bir madde ile kaplı ve hareketli olan dil, besinleri almaya ve yemek borusuna göndermeye yarar. Yemek borusu boyun uzunluğuna göre şekil alır. Bazı tanelerle beslenen kuşlarda ve yırtıcılarda yemek borusu genişleyerek kursak oluşmuştur. Alınan besinler kursakta yumuşatılır.
Pelikanlarda
yemek borusu gırtlakta genişleyerek kese halini almıştır ve tükürük bezleri ile diğer salgılar bu keseye boşalır. Bütün kuşlarda yemek borusu alt kısımda genişler ve oval bir şekil alarak ön mideyi oluşturur. Ön mideye birçok salgı bezi bağlıdır. Ön mideden sonra güçlü kaslardan oluşan ve iç kısmı sertleşmiş, boynuzumsu bir madde ile kaplı katı veya konsa denilen kaslı mide gelir. Kaslı miğde alınan besinlere göre değişiklik gösterir. Yırtıcı kuşlarda bu mide zayıf kaslıdır. Tane yiyen kuşlarda ise sert kaslı ve içi karşılıklı sert iki plakadan oluşur. Kursak ve ön miğdeden geçerken yumuşayan besinler burada miğde hareketleriyle mihaniki olarak parçalanır ve öğütülürler. İnce bağırsak uzundur. Baş tarafına pankreas ve öd salgısı ulaşır. Kısa olan kalın bağırsağın sonunda uzunca iki kör bağırsak bulunur.
Kalın bağırsak
anüse açılır.
Göçmen kuşlar
Kuşlar yumurtalayarak ürediklerinden üreme organları da değişiklik göstermekte ve sürüngenlerin üreme organlarına benzemektedir. Erkeklerde böbreklerin ön yan tarafına ikişer tane yumurta biçiminde bulunur. Çiftleşme zamanı bu testisler şişer, genellikle soldaki daha büyük olur. Az gelişmiş olan ve böbreğin bir kısmından oluşan yan testisler sidik kanalının dış yanından aşağıya doğru iner ve uçları sperın baloncukları ile şişen sperma kanallarıyla birlikte anüsün iç tarafındaki iki çıkıntıya ulaşır. Kuşların çoğunda çiftleşme organı yoktur. Yalnız ördekgiller familyasında anüsün karına bakan iç duvarından çıkan iki kabarcık ile payandalanmış ucu dışarı çıkabilen bir penis bulunur. Penis üzerindeki oluk, sperma kanatlarının ucu olan kabarcıklardan çıkan spermayı dişiye iletmeye yarar.
Leylek
ve balıkçıllarda ise penis körelmiş, anüsün iç duvarında bir siğil şeklini almıştır.
Dişilerde üreme organı yumurtalık ve yumurta kanalından ibarettir. Sağ yumurtalık ve yumurta kanalı körelmiş veya tamamen ortadan kalkmıştır. Çiftleşme ve yumurtlama zamanı sol tarafta bulunan üzüm salkımı şeklindeki yumurtalık ve dolambaçlı döl kanalı olağan üstü büyür. Döl kanalı üzerinde bulunan uzunluğuna katlanmış derideki sümüğümsü bezler yumurta akı maddesini ve arka taraftaki bezlerde iplikli yumurta derisini oluştururlar. Döl yolunun sonunda kısa ve geniş kısım döl yatağı adını alır. Burada çeşitli renklerde ve poröz olan yumurta kabuğu oluşur. Kısa ve dar olan uç kısmı sidik borusunda olduğu gibi dış yandan kloaka açılır. Her dişinin eşey organında erkek eşey organını karşılayan ve aynı bölgede anüsün iç duvarında yer alan bir klitoris (bızır) bulunur.
Duyu Organları
Kuşlarda duyu organları arasında görme organı göz en çok gelişme gösteren organdır. Kuşların büyük bir bölümünde gözler kafanın iki yanında yer alır. Sadece
gece yırtıcılarında
gözler kafanın ön tarafındadır. Kuşlarda gözlerin çok az hareketli olmasına karşın baş ve boyun büyük hareket kabiliyetine sahiptir. Kuşlarda göz kapakları çok hareketlidir. Göz kapaklarından ayrı olarak gözü örtebilen hareketli ve saydam bir zar (nictitans) bulunur. Bütün kuşlarda daralıp genişleyebilen göz bebekleri yuvarlaktır. Retina tabakası ön kısma nazaran daha geniştir. Gözü çevreleyen katı tabakanın içinde ve cornea kenarlarının arkasında kemik tabakacıklarından oluşan bir halka vardır. Cornea tabakası bütün kuşlarda kuvvetli bir şekilde kubbeleşmiştir. Retina tabakasının büyüklük ve gelişmişliğine paralel olarak keskin ve net görebilme çok gelişmiştir. Durdukları yerde bir dairenin 300°’lik sahasını görebilirler.
İşitme organı olan kulak, gözlerin hemen arkasında, başın iki yanında yer alır. Kuşlarda da kulak, iç, orta ve dış kulak olmak üzere üç kısımdan ibarettir. Fakat dış kulak pek dikkati çekmez. Genellikle dıştan bir tutam kalem tüyü ile çevrili ve örtülüdür. Bazı kuşlarda kulağı çevreleyip örten kalem tüylerinin rengi değişiktir.
Koku alma organı burun, üst gaganın dip kısmında yer alır. Çoğunlukla tam olmayan bir ara perde ile ayrılmış burun boşluğunda koku alma görevini taşıyan
midye
şeklinde bir çift oluşum vardır. Her iki burun deliği üst gaga dibine yakın bir yerde bulunur. Bazı kuşlarda burun delikleri sert kıllarla örtülüdür (
Kuzgun). Bazılarında ise (fırtına kuşlarında
) boru şeklinde uzamış ve birbirleriyle birleşmiştir.
Tat alma organı, dil ve gaganın iç kısmıdır. Yumuşak olan dil dibi ile damakta yer alan tomurcuklar vasıtasıyla tad alma olayı gerçekleşir.
Gaga ve dil, dokunun organı vazifesini de görmektedir.
Çulluklar
, ördekler ve genellikle diğer su kuşlarında yumuşak gaga derisi üzerinde yer alan cisimcikler gaganın dokunma organı olarak iş görmesini sağlar. Ayrıca böcekler beslen diğer bazı kuşlarda (
ağaçkağanlar
) oldukça uzun olan dilleri de dokunma organı vazifesini görür.
Tüy Yapısı
Kuş tüyleri karmaşık bir yapıdadır. Keratinleşmiş deri hücrelerinden oluşur. Kanat ve kuyrukta yer alan büyük tüyler (telekler) uçmaya yarar. Vücudu, bir kiremit örtüsü gibi kaplayan dış tüyler ıslanmaktan korur, alttaki ince ve yumuşak tüyler ise vücut ısısının kaybını önler.
Bir kuş tüyü, tüy ekseni ve tüy bayrağından oluşur. Tüy ekseni içi boş ve yuvarlak oyan tüy kökü ile içi ilik dolu dört köşeli tüy gövdesinden ibarettir. Tüy bayrağı ise gövdeden çıkan dallardan, bu dallardan çıkan yan dallardan ve bunların üzerindeki ucu çengel gibi küçük dalcıklardan oluşur. Bu çengelli dalcıklar, üzerinde çengelli dalcık bulunmayan yan dalları kavrayarak tüylerin dik durmasını sağlar
Tüyler eksen ve bayrak kısımlarına göre üç gruba ayrılır:
Telekler
Büyük ve uzun tüylerdir. Yan dalcıkları çengellidir ve bu tüyler dik dururlar. Telekler kuş vücudunun belli bölgelerinden çıkarlar. Bu bölgelerin dışında kalan kısımlar ya tamamen çıplak veya hav tüyleri ile örtülüdür. Telekler de; uçma telekleri, kuyruk telekleri ve örtü telekleri olmak üzere üç çeşittir. Telekler çeşitli renklerde olabilirler.
Uçma Telekleri: Kanat şekline dönüşen ön ekstremitenin el ve alt kol kısmında bulunur. Genellikle 10 tane el uçma teleği (esas uçma tüyü) kanat ucundan bilek eklemine kadar sıralanır. Daha küçük olan alt kol uçma telekleri (ikinci derece uçma tüyleri) bilek ekseninden dirseğe kadar sıralanır ve sayıları değişiktir. Tüylerin uzunluklarına ve bayrak şekillerine göre kanatlar sivri veya küt bir görünüm alırlar.
Kuyruk Telekleri: Kuyruktaki büyük tüylerdir. Uçarken dümen görevini yaparlar. Sayıları genellikle 12’dir. Bazı türlerde 10, bazılarında 20’ye kadar, hatta bazılarında daha fazla da olabilir. Kuyruk telekleri son kuyruk omuruna bağlanmıştır. Buradaki kasların hareketiyle yelpaze gibi açılabilir, aşağı ve yukarı hareket edebilir. Çok değişik şekillerde olan kuyruk tüyleri bazı türlerde körelmiştir. (Yumurta piçi) Kuyruk teleklerinin uzunluk ve yapılarına göre basamaklı, kama şekilli yuvarlak, dört köşe, girintili ve çatallı kuyruk şekillerine rastlanır.
Örtü Telekleri: Uçma tüylerinin ve kuyruğun dibinde kiremit gibi dizilmiş kısa tüylerdir. Kanatların üst ve alt taraflarında birkaç sıra örtü tüyü bulunur. Üsttekilere kanat üstü örtü tüyler, alttakilere kanat altı örtü tüyleri denir. Uçma teleklerine en yakın olan örtü tüyleri en büyükleridir, bunlar da el ve kol örtü tüyleri adını alırlar. Vücudun diğer bölümleri de çeşitli büyüklükteki örtü tüyleri ile kaplıdır. Kuyruk Şekilleri: 1.düz 2.Yuvarlak 3.Kama kuyruk 4.basamaklı 5.Girintili 6.Çatal
Hav Tüyleri
Yan dalları üzerinde kanca gibi çıkıntıları bulunmadığı için bu tüyler dik durmazlar, yumuşak ve gevşek bir haldedirler. Bu tüylerin gövde kısmı da genellikle ince ve zayıftır. Bazen tüy gövdesi körelmiş olup tüy dallarının hepsi tüy kökünden birbirine çok yakın olarak çıkarlar. Hav tüyleri teleklerinin altında yer alır ve kuşun vücut ısısını korumaya yararlar. Renkleri genellikle beyaz veya gridir.
Kıl Tüyleri
Eksenleri uzun ve incedir. Bayrak kısımları körelmiştir. Telek tüyleri arasında dağınık olarak bulunur. Gaga dibinde yer alanlar bazen kalın ve sert sakal veya bıyık kılları haline dönüşürler.
Tüy Değişimi
Memelilerde ve kuşlarda deriden oluşan kıllar, tüyler, tırnaklar, dış etkilerle devamlı yıprandıklarından zamanla bunların yerine yenileri oluşur. Bu yenileme işi bazen yavaş yavaş (memelilerde deri, tırnak; kuşlarda pençe ve gaga) bazen de belli zamanlarda ve oldukça hızlı bir şekilde oluşur (Kıl ve tüy değiştirme). Ekseri kuşlar bütün tüylerini senede bir defa, bazıları iki defa değiştirirler. Bazı kuşlar küçük örtü tüylerini senede iki defa, kanat ve kuyruk teleklerini ise bir defa değiştirirler. Tüy değiştirme yavaş olduğundan, genellikle 1-3 ay sürdüğünden kuşlar tamamen çıplak kalmaz ve uçma yeteneklerini kaybetmezler. (Yırtıcı kuşlar,
güvercinler
, tavukgiller,
martılar
, ötücüler). Fakat kaz, ördek,
kuğu
,
turna
ve bazı bataklık kuşları uçma teleklerini birden döktüklerinden birkaç hafta uçamazlar. Bu durumlar dışında değişik şekillerde tüy değiştiren türler de vardır. Bazılarında erkek ve dişi değişik zamanlarda tüy değiştirir.
Tüy değişimi derideki tüy yuvasında yeni tüyün büyümesi ve üstteki yıpranmış tüyün atılmasıyla oluşur. Bu tüy yenilemede renk değişikliklerine de rastlanır. Yılda iki kez tüy değiştiren kuşlarda genellikle yaz ve kış renklerinde farklılıklar görülür.
Kuşlarda arka ekskremiteler yürüme bacaklarıdır. Bacağın üst kısmında yer alan uyluk kemiği ve diz eklemi bacak kasları ve karın tüyleri tarafından örtüldüğünden dışarıdan görülmez.
Ayak Yapıları
Alt bacakta kaval kemiği kamış kemiği ile birleşerek but kemiğini oluşturmuştur. But kemiğinden sonra bilek ve tarak kemiklerinin birleşmesinden oluşan oldukça uzun ayak kemiği gelir. Bu kemiğin alt ucundaki çıkıntılara ikinci, üçüncü ve dördüncü parmaklar bağlanır. Birinci (arka) parmağı olan kuşlarda bu parmak ayak kemiğinin iç kenarındaki çıkıntıya bağlanır. Beşinci parmak yoktur. Parmak sayısı genellikle 3-4’tür. Birinci parmak 2, ikinci parmak 3, üçüncü parmak 4 ve dödüncü parmak 5 parçalıdır. Parmaklar bazı türlerde öne ve arkaya dönebilir. Ayaklar keratin pullarla kaplıdır. Bu pullar da çok değişik şekillerde olur. Bazı türlerde ayaklar ve bazen parmaklar da tüylerle kaplıdır.
Kuşlarda ayaklar, yaşam ve hareket tarzlarına göre çok değişik yapılar gösterir.
Yürüme Bacakları
Bu ayak tipinde but, ayak eklemine kadar tüylüdür. Bunların da değişik tipleri şunlardır: ; Koşucu Ayaklar: Bu tipte birinci (arka) parmak bulunmaz. ; Adımlayıcı Ayaklar: Parmakların, üçü öne biri arkaya dönüktür. Orta ve dış parmaklar ortaya kadar birbirine birleşmiştir. ; Sıçrayıcı Ayaklar: Üç parmak öne biri arkaya dönüktür. Orta ve dış parmaklar yalnız diplerinde birleşmiştir. ; Eşinici Ayaklar: Parmaklardan üçü öne biri arkaya dönüktür. Öteki parmaklardan uzun olan orta parmak eşinmeye uygundur. ; Yakalayıcı Ayaklar: Tırnakları sivri ve kıvrık olup birinci ve ikinci parmak ve tırnakları diğerlerinden uzundur. ; Tırmanıcı Ayaklar: Parmakların ikisi öne, ikisi arkaya dönüktür. ; Tutunucu Ayaklar: Dört parmak da öne dönüktür. ; Döner Parmaklı Ayaklar: Öne dönük üç parmaktan dıştaki istenilince arkaya döndürülebilir. ; Yarık Ayaklar: Öne dönük üç parmak diplerine kadar serbesttir.
Batalık ve Su İçinde Yürümeye Yarayan Bacaklar
Bu tipte but kemiği tamamen veya kısmen tüysüzdür. Üç değişik ayak tipi vardır: ; Tek Bağlı Ayaklar: Orta ve dış parmaklar bir deriyle birbirine bağlıdır. ; Çift Bağlı Ayaklar: Öndeki parmaklar dip kısımlarında kısa bir deriyle birleşmiştir. ; Boğumlu Ayaklar: Parmakların etrafındaki deri boğumludur.
Gaga yapıları
Keratinden oluşan gaga üst ve alt gaga olmak üzere iki kısımdır. Üst gaga, üst çene ve burun kemiklerinin, alt gaga ise alt çene kemiklerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Üst gaga burundan itibaren devam eden sırt kısmı, genellikle az veya çok eğik olan gaga ucu ve keskin gaga kenarlarından oluşur. Gaga kenarlarında çoğunlukla diş şeklinde çıkıntılar veya testere gibi tırtıklar bulunur. Alt gaga ise her iki alt çene kemiği uçlarının birleştiği gaga ucu ile çene kemikleri arasını örten, bazı türlerde yumuşak bir deriden oluşan gaga altından oluşur. Birçok kuşta üst gaga dibinde yumuşak ve genellikle sarı renkte bir deri vardır. Bir kısım bataklık ve su kuşlarında bu deri bütün gagayı örter ve zengin sinir uçları ile dokunma organı görevini görür.
Kuşların beslenme tarzına bağlı olarak çok değişik şekillerde gagalara rastlanır. Yırtıcı kuşların gagaları kanca gibi kıvrık, sivri, keskin ve çok güçlüdür. Deri, et ve hatta kemikleri parçalarlar. Tohum yiyen kuşlarda gagalar kalın ve koniktir. Bataklık ve sulak alanlarda yaşayan kuşların gagaları genellikle uzundur. Böcek yiyen kuşların gagaları ince ve sivridir. Pelikan gagası ise alt çenedeki esnek derisiyle büyük bir kepçe gibidir. Gaga şekilleri de kuşların tanınmasında ipuçları verir.
Kuşlarda Beslenme
İç organlar bölümünde kuşların sindirim sistemi hakkında özet bilgiler verilmiştir. Kuşlarda gaga; besinleri tutmaya, koparmaya ve parçalamaya yarar. Ağız kısmında, aldığı besinleri öğütmeye, ufalamaya yarayan diş gibi bir organ yoktur. Taneyle beslenenler taneleri olduğu gibi veya gagalarıyla kırarak, etle beslenenler ise avlarını parçalayarak yutarlar. Kuşların çoğu besinlerini büyük parçalar halinde yutar. Yutulan besinler kursağı olan kuşlarda bir süre kursakta kalıp yumuşatılır. Besinler midede parçalanır. Ön midede sindirim fermentlerini alarak taşlığa (kaslı mideye) geçen besinler burda küçük parçalar haline gelir ve bağırsaklara geçer. Sindirim bağırsakta tamamlanır. Selüloz ise körbağırsakta sindirilir. Çok hareketli olan ve çok enerji harcayan kuşlar çok gıda almak zorundadırlar. Yalnız ot ve yaprak gibi besinlerle beslenen kuş türü çok azdır. Bitkisel besinlerle beslenen kuşlar genellikle filiz, körpe yaprak meyve tohumları yerler. Bitkisel besinlerin sindirimi hayvansal besinlerden daha zor olduğundan ve gelişme sürecinde protein ihtiyacı yüksek olduğundan bitki ve tane yiyen kuşların çoğu yavrularını böcek ve kurtlarla beslerler. Belli bir süre hayvansal proteinle beslenen yavrular gelişince yine bitki ve tanelerle beslenmeye başlarlar. Kuşların büyük bir bölümü hayvansal gıdalarla beslenirler. Böcekler, kurtlar, larvalar, yumuşakçalar, krustaseler, sürüngenler, balıklar, küçük memeliler, orta boy memeliler ve yavruları ile çeşitli kuşlar değişik kuş türlerinin besinlerini oluştururlar. Hayvansal besinlerle beslenen kuşlar sindiremedikleri tüy ve kemikleri (baykuşta olduğu gibi) bir yumak halinde ağız yoluyla dışarı atarlar. Böcek yiyen kuşların çoğu da sindiremedikleri sert kitin parçalarını aynı şekilde kusarlar. Gündüz yırtıcıları tüy, kemik, kıl gibi parçaları yemezler. Akbabalar, özellikle kuzukuşu (Gypaetus barbatus) kalın sığır kemiklerini bile midede oluşan asit (Hcl) ile eritirler. Balıkla beslenen kuş türlerinden yalı çapkınları pul ve kılçıkları ağız yolu ile dışarı atmalarına karşın, martı, pelikan ve balıkçıllar bu kısımları da sindirirler. Meyvelerle beslenen kuşların birçoğu meyvelerin etli kısımlarını yer ve sindirirler, çekirdekleri ise bağırsak veya ağız yolu ile dışarı atarlar. Böylece bitkilerin yayılmasını da sağlamış olurlar.
Kuşların dışkıları da beslenmelerine göre farklıdır. Tane ve tohumlarla beslenen kuşların dışkıları kuru ve katıdır. Hayvansal besinlerle beslenenlerin ise cıvık ve genellikle yapışkandır. Meyvelerle ve bitkilerle beslenen kuşların dışkıları genellikle renkli (Yeşil, mor) ve içlerinde çeşitli tohumlar vardır.
Kuşların birçoğu yavrularını uzun bir süre yuvada besler. Bir kısmı kursaklarında veya ön midede yumuşayan, yarı sindirilmiş besinleri kusarak veya yavruların gagalarını ağız ve kursaklarına kadar sokmalarını sağlayarak beslerler. Güvercin yavruları ise ana babalarının kursaklarında oluşan sütümsü bir maddeyi gagalarını ana babalarının boğazına sokarak alıp beslenirler.
Üreme ve Yumurtaları
Yumurtanın yapısı: 1.Kalker yumurta kabuğu 2.İç yumurta zarı 3.Yumurta akı 4.Yumurta akındaki yüzen bağlar 5.Yumurta sarısı 6.Besi maddesi (embrio plakası) 7.Yumurta sarısının zarı 8.iç yumurta zarı 9.Hava odası
Kuşlarda üreme yumurtlama yoluyla olur. Bütün kuşlar hazırladıkları bir yuvaya veya uygun bir yere yumurtlar, bir süre kuluçkada yatar ve yavruların yumurtadan çıkmasını sağlar. Bazı türlerde yumurtadan çıkan yavrular yuvayı hemen terk eder, ana-babalarıyla birlikte besinlerini ararlar. Bir kısım kuşlarda ise yavrular belli bir süre yuvada kalır, ana-baba veya herhangi bir tarafından beslenir, uçacak hale gelince yuvayı terk eder. Guguk kuşu yuva yapmaz, yumurtalarını başka kuşların yuvasına bırakır, yumurtadan çıkan yavrular da yuva sahibi kuş tarafından beslenip büyütülür. Kuşlar genellikle ilkbaharda çiftleşerek yuvalanır ve yumurtlarlar. Bu bazı kuşlarda senede bir kez, bazılarında iki kez, bazılarında ise 3-4 kez kuluçka olayı görülür. En çok yumurtlayan kuşlar tavukgillerdir. Bıldırcın 10-16, keklik ve sülün ise 15-20 yumurta yapar.
Kuşların yumurtaları şekil, büyüklük ve renk bakımından çok çeşitlidir. Genel olarak yumurta büyüklüğü kuşla ve çıkacak yavru büyüklüğü ile orantılıdır. Kuş büyüklüğüne göre en büyük yumurtayı
kivi
, en küçüğü de guguk kuşu yapar. Yumurtaların renkleri yuva yerlerine göre değişir. Oyuklarda, karanlık, kapalı yuvalarda kuluçkaya yatanların yumurtaları genellikle beyaz, açıktaki yuvalarda kuluçkaya yatan kuşların yumurtaları ise ortama uyacak şekilde renkli, lekeli ve benekli olur.
Kuşlar ve Doğal Pusula
Elde edilen bulgulara göre, kuşlar ‘sağ' gözleriyle Dünya'nın manyetik alanını görebiliyor. Alman bilim insanları, kuşların sahip olduğu bu özellikle sağ ile sol gözün arasında büyük bir farklılık olduğunu ortaya koydu. Bilim insanları, kuşların sol gözleri buzlu cam ile kapatılınca uçma kabiliyetlerinin bozulduğunu, ancak sağ gözleri kapatılınca hiç bir değişiklik yaşanmadığını belirtti.
Kuşların manyetik alanları algılayabildikleri ve bu yeteneklerini göç zamanlarında yön bulmakta kullandıkları keşfedilmişti. Alman bilim insanları ise, kuşların sağ gözlerinin gerçekten manyetik alanları görebildiğini ve bu bilgiyi beyinlerinin sol tarafına aktardıklarını ortaya çıkardı.
Kuşların sağ gözleriyle elde ettiği görüntü, normal görüşlerinin üzerinde parlak veya karanlık gölgeler oluşturuyor. Gölgeler kuş kafasını değiştirdikçe değişiyor ve gölgelerin oluşturduğu desenler kuş için doğal bir pusula görevi görüyor.
Manyetik Görüş Farkı
Bilim insanları, kuşların retinalarında mavi ışığa maruz kaldığında aktif hale gelen moleküller olduğuna inanıyor. Manyetik alanlar, bu moleküllerin tekrar hareketsiz hale geleceği süreyi etkiliyor. Manyetik alanların aydınlıktan karanlığa geçişinin daha aşamalı gerçekleşmesi ise normal görüşe kıyasla farklı bir etki yapıyor.
Frankfurt'taki Goethe Üniversitesi'nde akademisyen olan Katrin Stapput'un başkanlığını yaptığı araştırma ekibi teorilerini desteklemek için bir dizi testler düzenledi. Birkaç kuş alınarak bazılarının sol gözleri, diğerlerinin de sağ gözleri buzlu gözlük ile kapatıldı.
Göç zamanı gelince, kuşlar baca şeklinde bir kafeste salıverildi. Sol gözleri kapalı olan kuşlar beklendiği gibi kuzeye uçarken, sağ gözleri kapalı olanlar yönlerini karıştırdı ve farklı yönlere dağıldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder